Sayfalar

Günlükten Koparılan Sayfalar-ll


 Özgürlük benim için keşfetmekti. Yeni insanlar tanımak, toplumla içli-dışlı olmak, geceleri yollarda kaybolmak, bir şehri avucumun içi gibi bilmek oldukça büyük hazlar verebilirdi. Küçükken bunun için taksici olmak istemiştim hep.

 Tüm olay dibe batmak, kendini insanlardan uzaklaştırıp sonradan yalnızım diyerek ağlamak değilmiş. Yalanların mükemmel bir şekilde hayatımıza montelendiği dünyada eğer hala varsa -nefes almaya değer- birşeylerin peşinde koşmakmış.

 Bu s.ktiğimin şehri beni boğuyor. Hayır düşünüyorum da İstanbul mu çok fazla hayat doluydu yoksa ben orada daha mı mutluydum?

 Bir sabah Viyana'da uyanırsın. Sonraki sabah Manhattan'da. Sonrakinde ise Katmandu'da. Ama sen artık aynı adam değilsindir. Dünyanın şarkı söyleyip dans eden, nefes alan şehirleri uzakta değilmiş aslında dersin. Hayatı doldurmak için zamandan boşaltırsın.

 En ucuz seyahat yöntemi hayal etmektir. Ve asla sana belirli ücretler karşılığında mesafe limitleri koymaz. En ucuz ilaç ise zamandır. Fakat birşeyler yapmak birşeyleri değiştirir. Oturarak seyahatname yazamazsın.

 Aslına bakarsanız; çok güzel aşık olabilecek insanlar tanıyorum. Uzun yalnızlıklar sonrası insanların birbirlerine nasıl bağlanabildiklerini biliyorum.

 Gözlerinin içi gülen kadınları tanıyabilmek için mizahı hayatımın baş köşesine oturtmuştum. Bir kadını mutlu etmek istiyorsan sadece şebeklik yapman gerekmez. Diyapozon gibi olabilirsiniz. Sen gülersen o da güler.





 Bazı filmler görüşünü açar, ufkunu genişletir. Bazılarıysa sana tamamen yeni bir bakış açısı kazandırır. Hiçbir zaman bir kızı tavlamak için bir filmi baştan sona izlemedim.

 Bazı şarkılar sadece iyi hissettirir. Müzik cennetten kaçmış olmalı. Bazılarıysa sana sadece kalçanı sallama güdüsü verir. Sense sadece sallarsın. Bir-iki adım at güzelim, hadi içkimizi tazeleyelim.

Günlükten Koparılan Sayfalar


 Ne kadar paran olursa olsun sahip olamayacağın şeyler vardır. Aşk, sevgi, mutluluk falan değil be. Dinazor mesela.

 Affetmek kalbinde kine ufak bir oda ayırır. Bu yüzden hiç olmamış gibi yapıyorum. İyi mi kötü mü bilmem. Sorgulasam zaten aklımı meşgul eder.

 Tanıdığım kızların büyük çoğunluğu kendisini yalnız, çaresiz ve umutsuz hissetmiştir bir dönem. Bende gidip tam o dönemi buluyorum ya. Yaralarını sararım; sonra giderler. Birşeyleri tamir etmekte üstüme yoktur. Sanırım başarılı bir mühendis olacağım. Motorlarla uğraşmayı sevmemden de geliyor bu sanırım.

 Göğüs uçlarımı ısırttım ya sürtüklüğünden bulaşmış mıdır acaba? Pardon o erkeklerde çekinik gendi, unutmuşum. Dilini gırtlağıma değdirmeye çalıştığında anlamam gerekirdi gerçekten beni kendine aşık ederek zarar vermek istediğini. Beni nasıl özlediğini bilmiyorum ama mırıldanırsan çalabilirim.

 Kibir ve egomun tek sorumlusu aynalar. Bana suç bulmayın. Tanrı beni yaratırken boş zamanına denk gelmişim.

 İşte böyle yapılıyor. Birisi resmini çekerken gülümsüyorsun; hiçbirşey yokmuş gibi. Uyum sağlamak için.

 Neden mi sustum hep? Çünkü hakaret etmeye değmeyecek kadar aptallardı. Sadece kocaları ile tanışana kadar vakit geçirecekleri adam olmak istemiştim. Anladım. Hayat sizin. Gidin ve hayatınızın içine yalnız başınıza edin.

 Günlüğümdekilerin bana özel olması gerekiyordu sanki. Yok lan siktir et. Bana özel olması gereken tek şey şarkı listem. Çünkü birinin şarkı listesini dinlemek günlüğünü okumaktan farksızdır. Hatta benim için günlüğümü okumanızdan daha önemli.

Hayatta başarılar.

Selam. Ben.. Sadece Ben İşte.



 gece gece neden böyle birşeyi yaptığımı bilmiyorum. hayır hayır kafam iyi falan da değil. seni kesinlikle de tanımıyorum. hayranlarından birisi falan değilim. abaza bir ergen de değilim. yalnız, umutsuz, çaresiz bir adamdım yıllar önce ama hayır şimdi o da değil. hep anlatmak istediğim ama kimsenin dinlemediği hikayelerim de yok. sadece muhabbet etmek için birilerine ihtiyacım var. çevremdeki insanların samimiyetsizliğinden yakınmayacağım. biraz boşlar sanırım. ya da bana öyle geliyorlar. hayat da biraz öyle geliyor. ya da tekdüze, ne bileyim sıkıcı falan. çok aynı. dünün de aynısı, önceki günün de. bende hiçbir hareketlilik yok. monoton işte. hayatlarımızı değişelim mi? ya da sen biraz seninkinden bahset bana; ben de sana benimkinden bahsedeyim. benim tam olarak sağlam bir dayağa ihtiyacım var gibi aslında. ya da yok. en azından düşünmek için sağlam kafaya ihtiyaç var. bıraktım herşey düşeceği yere düştü ve ben şuanda bok içinde yüzüyorum sanırım.

hey! benim burada kurtarılmaya değil, sadece tamamen dibe çökene kadar konuşmaya ihtiyacım var. tek sorum; neden?

neden gecenin birinde hiç tanımadığım birisine böyle bir mesajı atma gereği duyuyorum.. neden..

neden?..

 sorunun cevabını sen de arıyorsun. bulamazsın. bulamayız. siktir et. hadi gel yabancılıklarımızı birer kadeh içkide boğalım.


Blog hakkında

 Vay amk. Blogu açalı 2 sene oldu neredeyse. Aslında blogger'a kayıt olma tarihim 2008 gözüküyor da arada pek aksiyon olmamış.

 Aslına bakarsanız 2. sınıftan beri günlük yazıyorum da bloga aktardıklarım günlüğümde bulunan yazıların %0.1 'i bile değil. Blogu sanal günlük olarak kullanma fikrinden vazgeçeli zaten çok oluyor.

 Araştırmalarım sonucu popüler olmak için popüler konularda yazmak gerekiyormuş, reklam yapmak gerekiyormuş, sürekli güncellemek gerekiyormuş.

 Ben hiçbirisini yapmadım. Bloga reklam bile almadım, para kazanma derdim olmadı çünkü. Sadece yazdıklarımın bir faydası herhangi birilerine dokunması yeterliydi. Ama birilerine faydalı birşeyler yazmadığımın da farkındaydım.

 İllüminati tarzı güncel ilgi çekici olayların yanında moda, bilim, müzik veya sanat üzerine bayağı birikimim olmasına rağmen ben gidip deneme-aforizma içerikli yazılar yazma kararı aldım. Neden bilmiyorum. Belki de yazdıklarımın samimiyeti ilgi çekecekti. Sadece tanıdıklarım okuyordu beni nasıl olsa.

 Siz görmüyorsunuz ama taslak halinde;
-2 hikaye (gölgesiz birey adlı hikayenin sadece 2 bölümü yayınlandı. geride 15 bölüm daha var. bir de bir sabah uyandığımda kendimi jöleye dönüşmüş olarak buldum adlı 6 bölümlük hikaye var. zamanla hepsini yayınlamış olacağım)
-''Boyut kavramı ve rüyalar'' adlı 11 yazıdan oluşan yazı dizisi. İçerisinde zaman kavramı, boyutlar, spiritüalizm, simya ve gizli ilimler hakkında bir sürü bilgi var.
- Simya hakkında bir sürü yazı var. Ama hepimiz biliyoruz ki ha simya ile uğraşmışsın ha şirinleri yakalamakla. Sonu olmayan bir iş.
-Sayısız film tanıtım ve eleştirisi var. Canı sıkılanların uğrayabileceği bir köşe hazırlamayı düşünmüştüm o bile yarım kalmıştı. Devamını getirmeye çalışacağım.
-Günlük olaylarımı deftere yazıyorum hala. İleride bloga geçirmeyi ya da hikayeleştirmeyi düşünüyorum.
-İllüminati hakkında yazı yazasım var fakat popüler olmak için yazıyor dedirtmem. Onun için yazmıyorum.

-Merak etmeyin çok ilginç yazılar ilerleyen günlerde sizinle olacak. Blogum uzun vakitler geçirebileceğiniz bir yer olacak.
-Music Player da ekledim. Favori şarkılarımı dinlerken blogumu dolaşabileceksiniz.

Blogumu seviyorum. Okuyucularımı seviyorum. Olumlu olumsuz tüm yorumları seviyorum.

Keyifli gezinti;
İyi dinlemeler.

Tarihin Ortanca Çocukları

Okulda, sokakta, evde ve sosyalliğin dibine vurduğumuz berberlerde bile bizlere insan olma adı altında birbirlerimizin arkasından iş çevirmenin incelikleri öğretiliyor.

 Tarih dersi aslında geçmişi öğrenip ondan ibret almanız için yok. Çünkü geçmiştekilerin göz göre göre yaptığı salaklıklara gülmekten başka hiçbir boka yaramıyor tarih.

 Benim için şu anda önemli olan giydiğim ayakkabının markası, cebimdeki telefonun çözünürlüğü, saçlarımın parlaklığı, parfümümün ağırlığı ve içtiğim sigaranın fiyatı. Televizyondaki reklam ve filmler bize nasıl bir hayat yaşamamız gerektiğinden bahseder aslında. Benim süper kahramanım bu markayı kullanıyor, bu arabaya biniyor ya da en basitinden kahvesini içmeden güne başlamıyor.

 Ama dünyada benden başka bir tane daha yok. Sevgi tezahürü olmasam da eşsiz olduğumu savunuyorum. Donumda ismini taşıdığım adam belki milyon dolarlara sahip olabilir ama ismimin erkek penislerine yarenlik etmesi yerine daha az medeniyet ölçüsü sayılabilecek şeylerle anılmasını tercih ederim.

 Ve dünya Victoria's Secret kızlarıyla Biscolata erkeklerinden oluşmuyor. Birisi bunu yeni jenerasyona öğretmeli.

 İçimizdeki insan her şeyi yapabilecek kapasiteye sahiptir. Sadece ilgi alanlarımız ve imkanlarımız bizi bir noktadan sonra etkilemeye ve değiştirmeye başlar. Başkası olmaya çalışmak içinizdeki insandan utanmak ya da yaratıcının bir şeyleri eksik yaptığını varsaymaktır. Siz kızgın, kin dolu ve çirkin bir adam olabilirsiniz. İşte sizi özgün yapan da budur belki.

 İnsan çevresi ile tanınır. 'Bana dostunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim' sözü doğruymuş gibi görünse de ezik asosyaller veya baskıcı ebeveynler tarafından söylenmiş bir yalandır. Sosyallik, insanın kendine yakışanla takılmasıdır. Samimi olduğun her insan senin kişiliğinden birer parçaya sahiptir aslında. Çünkü onda kimselerin görmediği şeyler gördüğün için senle samimidir. O da sende başkalarının görmediğini gördüğü için kendini yanında mutlu ve huzurlu hissedersin.

 Rol modeli kabul ettiğimiz insanlar seninle özdeşleşmeye hazırdır sanki. Yanında olsa da beraber takılsanız diye umarsınız. Ya da kendini tamamen onun yerine koyarsın. Işıltılı ve şa'şalı hayatına özenip kendi yarım hayatını onun nitelikleri olmadan dış kabuğu ile tamamlamaya çalışırsın. Hiç düşünmeden onun yerinde olmak için dualar edersin. Bilmiyorsundur ki onun sahip olduğu yük senin omuzlarında hoş duracak mıdır? Kaldırıp kaldıramamandan bahsetmiyorum. Özenme noktasına geldiysen zaten sen kaybetmişsin demektir.

 Onun kullandığı arabayı kullanmak için aileni sokağa falan atıp evi satman gerekebilir. Ya da hareketli hayatlara özenip kendini kötü alışkanlıklara vurduktan sonra bir çıkış noktası bulamayıp çamura batabilirsin. Dostum; perde çekildiğinde tüm makyajlar silinir.


Kendin ol; onların ne söylediği önemli değil.



Sweet Love O'Mine

 Ve sen.. Benim masmavi gökyüzü gibi gülüşü olan bebeğim;
 Kalbinin kapısını tıkladığımda gözlerinin faltaşı gibi açılmasını beklemiyorum. Sadece kapattığında göz kapaklarına beni hapsetmiş olmalısın, başkasını değil. Ya da boş kalsınlar. Çünkü açtığında zaten beni göreceğini biliyorsun. Göz kapaklarına hapsolacak kadar uzakta olmayacağım senden. Hep yanında; üşüdüğünde elini cebine sokana kadar benim elimi tutabileceğim mesafede olacağım. Ve sana da öğreteceğim merak etme; sonbaharda ilkbaharı yaşamayı. Üşümeden bahaneler arayacaksın seni ısıtmam için. Ya da en azından kollarımla sarmamdan hoşlanırsın. Isıtmasa da sıcaklığımdan haberdar olman yeterli. Simsiyah saçlarını yüzüme dökülmüş bir halde hayal ediyorum da şimdi; içim ısınıyor aniden. Şimdilerde aynı yıldızlara aynı zamanda farklı yerlerden bakıyoruz fakat el ele izleyeceğimiz zamanlar da gelecek merak etme. Ve sen farklısın biliyorum; paraya ya da diğer gereksiz şeylere ihtiyacımız yok, hepsiyle başa çıkabiliriz.


 Bir gün oldukça sıkılırız bu hayattan belki. Üstelik emekliliğimiz bile gelmeden henüz. Bütün dünyadan elimizi eteğimizi çeker, bir sahil kasabasına ya da bir dağ evine yerleşiriz. Bizi idare edecek kadar yiyecek ve içecekle sadece gece gündüz birbirimizin sıcaklığıyla ısınırız. Zevk aldığımız şeyleri yapar, geceleri birbirimize yeni yeni hikayeler uydurup anlatırız. Yaşadıklarımızdan bahsederiz. Ben sana demiştim ya en baştan hani; 'aşık olduğun adamları ve acılarını bir kenara bırak da öyle gel' diye. İşte o zaman açarız o defterleri baştan. Anlatırsın sonuna kadar. Bende anlatırım. Benim hikayem pek ahım şahım değil aslında. Seninkinden konuşuruz. Sonra ben çayları tazelerken günlüğümü falan bulursun yastığımın altında. Onu okuruz. Kırılganlıklarımı yazamamışımdır hiç. Çünkü kaybetmeye değil kazanmaya programlı olduğum için canımı acıtanı öylece bırakıp gitmeyi asla düşünmem. Canının ne kadar yandığından emin olana kadar yakarım ve sonra da arkama bile bakmam. Çünkü en değerli benimdir. Ama şöyle de bir şey vardır ki dünya benim, ben senin etrafında dönerim bebeğim.

 Ve seni bir fincan sıcak çikolata gibi bir dikişte içmek, sonra da sıcak sıcak damarlarımda hissetmek istiyorum. Sen geldiğinde ölmek için doğduğumu unuttum. Sanki senin için doğmuş, senin için ölebilecek ama seninle sonsuza kadar yaşayabilecekmişim gibi.


 Tatlı bir pazar günü gibisin. Ya da birkaç güneşli güzel gün. Gökyüzü gülüşün eksilmesin hiç dudaklarından. Seninle geçirdiğim birkaç- birkaç saate gerçekten de bedelmiş bu zamana kadar çektiğim bunca sıkıntı. Göz kapaklarıma hapsedebileceğimi sandığım tüm kadınlar başaramadı bunu bir türlü. Hadi göz kapaklarıma portreni yapmaya başlayalım. Her kapattığımda sen ol karşımda. Açtığımda da...

I'll love you till the end of time..





His

 Görmek istemediklerine gözlerini kapatabilirsin. Çok basittir.

Hissetmek istemediklerin için kendini uyuşturabilirsin. Biraz meşakkatli.

Hiçbirşey hissetmemek istiyorsan kendini müziğe verebilirsin. Oldukça makul.


 Ölmek için doğduğunu bildiği halde kendini övebilen başka bir organizma yok evrende biliyor muydunuz? Ego, kibir ve narsisizm çağımızın muhteşem üçlüsü haline gelmiş; kendinden başka hiçbir şeyi sevmeyen, sevemeyen bir nesil türemiş bulunmakta.

 Ve bunların arasında gerçekten de sevgiye ve sevginin gücüne değer veren, karşısındaki insanın mutluluğu için feda edebileceği şeyleri düşünebilen insanlar. Çölün ortasında bir çiçek olmak nasıl bir duygu bilir misiniz? Sormadım kabul ediyorum.


 Sırf üşengeçlikten terk ettiğiniz tutkularınız vardır bazı zamanlarda. Yapmak istemediğinizden değildir. Deli gibi isteseniz de içerisinde debelendiğiniz çamur birikintisinde mutlusunuzdur. Ve canınız hiçbir şey yapmak istemez. Yeni bir heyecan, yeni bir soluk aramazsınız hayatta. Beklentileriniz boşa çıkalı uzun zaman olmuştur. Ve günahlarınız dileklerinizin tutma ihtimalini bile bitirmiştir çoktan.

 Cennet'in kapısını tıklayıp içeriden 'girin' sesini duymayı beklemiyorum. Ben gittiğimde kırmızı halılar serilmiş, karşılama komitesi hazır olsun istiyorum. Evet kendini insan kadar öven başka bir organizma yok evrende.

 Zırhlı iri bir adam değilim. Yani zırhımı çıkardığımda altından hayırsever, dahi, zampara ve milyoner bir adam çıkmayacak. Onun için fazla övünmeye gerek yok sanırım. Ukalalık bana saçımı boyatmadan ayrı bir hava yakalamaktan başka hiçbir fayda etmiyor.

 Bir süre sonra kişiliğinin yanlış şekillendiğini görüyorsun ya da etrafındakiler yüzünden onu sorgulama gereksinimi duyuyorsun. Yapabileceğin hiçbirşey yok dostum. Kurt Cobain 'başka birisi olmaya çalışmak içinizdeki insanı öldürmektir' demiş. Haklı adam. Kendinizi içinizdeki yavşak da olsa sevmek zorundasınız. Hayat size ekşi bir limon sunduğunda yavşak gibi tekilayla tuz istemeyi biliyorsunuz. Sonra yavşak denince kızıyorsunuz.

 Hayatın size ekşi bir limon tattırması sizin hayata isyan edip ergen triplerine girmeniz için yeterli bir neden olmayabilir. Çünkü bazen dibi görmek gerekebilir. Ve derin bir kuyunun dibine doğru yol alırken yapmanız gereken sadece uçma hissini doyasıya yaşamaktır. İçinizdeki her kötülüğü yağmur temizlemez ama bazılarını bastırabileceğinizi erken öğrenmeniz size avantaj sağlar.

 Rahat rahat uyumanın ilk kuralı; zihninizi boşaltıp müziğin ritmine uymaktır.