Sayfalar

Haziranda Ölmek Zor

 Aslında sadece haziran'a da mahsus değil ya.. Ölmek zor. Ölümün kendisi de değil, arkasında bıraktığı acıyı yaşamak zor.

 7 yıl olmuş be.. Lisedeyim o zamanlar. Hatırlıyorum; Trabzonlu bir arkadaşım vardı. Bir sabah aradı ve acı haberi verdi. Son buydu. O temiz, saf, hırçın şair ceketli çocuk artık yeni şarkılar yapamayacaktı. Dünyanın yeşil bahçelerinde koşup dans edemeyecekti artık.

 Filmi burada kesiyorum. Gelin size bir anımı anlatayım.


------

 Köydeyiz; sene kaç hatırlamıyorum. Ama orta okuldaydım onu biliyorum. Eski bir radyomuz var. Bende yeni yeni yazıp çizmeye başlamışım ki o zamanlar daha şiirden başka birşey yazmıyorum. Evde yalnızım herkes ya fındıkta ya da kirazda. Her taraf yemyeşil ya; şehir çocuğu dışarı çıkamıyor. Aslında daha farkında değil gerçek ilhamın doğada olduğunun. Yapay duygularla dolmuş; şiir yazıyorum diye karalayıp duruyor boş sayfaları.


 Daha önce bir yazımda daha bahsetmiştim; yaylamızda elektrik yok diye, köyde var fakat televizyon tek kanallı. Karıncalı Trt izlemektense radyoyu tercih ediyorum genelde. Elimde not defterim; ilham bekliyorum. Dedim radyoyu biraz karıştırayım. Eski de bir makine; hani evin başköşesine konur da bayramdan bayrama tozu alınır ya; o tarz birşey.

 Açtım karıştırıyorum. Arada da hep yaptığım gibi güzel şarkı sözlerinden birkaç satır aktarıyorum defterime. Öğle saatleri, açık camdan içeriye evin yanındaki kiraz ağacının kokusu geliyor. Tam bu esnada kanalları geziyorum; yerel frekanslardan birinde durdum.

 Ses tanıdık gibi, müzik zaten bizden birisi. Hani Karadeniz'de herhangi bir ile giderken Bolu Dağı'nı geçince birden arabada çalan müzik de değişir ya. İşte bu da o değiştikten sonra çalanlar gibi. Tulum sesi geliyor ufaktan, tatlı bir ritim var arkasında. 'Narino' yu yakaladım içinde sadece. Şarkının da ortasında rast geldim ya; tadına doyamadan bitti. Hani radyoda kanal ararsın ararsın da tam çok güzel bir şarkı yakaladığında birkaç saniye sonra o şarkı biter öyle kalakalırsın ya, aynen o durumdaydım. Kanalı bir köşeye not ettim; hep arayıp arayıp durdum günlerce o şarkıyı.. Bulduğumda yüzümde kocaman bir gülümseme ile kafamı duvara yaslayıp dinlediğimi hatırlıyorum.

 Tatil bitip İstanbul'a geri döndüğümde ilk işimdi o adamı aramak.. Adını hala bilmiyordum ki interneti falan kullanayım. Günlerce müzik kanallarının takibi sonrasında bir kanalda rastladım bir klibine.. Ve tanıştık şair ceketli çocuk ile o zaman. Kazım Koyuncu diyordu televizyon kanalı; uzun saçlı, sakallı, küpeli hırçın bir delikanlıydı...

Hep ilk duyduğum şarkısı var kulaklarımda..


----


 Seneler boyunca dinledim şarkılarını, her duyguma ayrı bir şarkısı vardı. Gülbeyaz isimli diziyi sırf onun şarkıları çıkacak diye izledim.


 Sonradan başka şarkıcılar keşfettim; tanıştığım insanlara şarkılar hediye ederken onlarınkileri kullandım. Kazım Koyuncu bana özel olmalıydı; bana kalmalıydı...

 Karadeniz'i sayende sevdim ben. Seviyordum aslına bakarsan, senin sayende aşık oldum diyelim. Her sene yazın köyüme giderken senin şarkılarını dinlerim sadece. Seni sadece ölüm yıl dönümünde hatırlayanlar var. Popüler olmak amacıyla ölüm yıl dönümünde seni hayatında hiç dinlememiş; hiç anlamamış olanlar şarkılarını paylaşıyorlar ya; hepsini öldürmek istiyorum. Bu moronlar değil miydi 10 Kasım'dan 10 Kasım'a Atatürkçü, kandilden kandile müslüman olanlar? Hepsinin canı cehenneme diyorum. Kafalarına delik açma isteğim gidiyor birden çünkü sen geliyorsun aklıma; kötülüğünü isteyecek insanlar da olmalı etrafında diyorsun. Seni ne kadar kızdırmış olsalar da; dokunma onlara diyorsun. Haklısın Kazım ağabey haklısın. Sen benim için her zaman en doğru yolu göstereceklerden birisi oldun.

 Sadece şarkı söyleyip dans etmedin bu dünyada. Birşeylerin yanında durdun; söylediklerinin arkasında oldun. 
" Kazım, çocuk gibi doğmadı. Kazım, doğduğunda da adamdı. " diyerek söylenecek herşeyi söylemiş ya zaten baban... Artık ne söylesem boş. Zaten seni anlatmaya hiç bir kelime yetmeyecek; farkındayım. Ama insanlar anlamayacaklar, beni de sadece 25 haziranda tek bir şarkını paylaşıp hayatına devam edenlerden birisi olarak görecekler.. Ama değil işte. Öldüğü için arkasından ağladığım ilk ve tek, muhtemelen de son sanatçı sensin. Varlığın o kadar güzeldi ki; yokluğunda avuttu şarkıların, yüreğime her dokunduğunda senin bıraktığın fikirleri hiç örnek alamayan halkımızı düşünüyorum da; biz seni gerçekten hak etmedik ondan aldı Allah seni erkenden yanına. Güneşin sımsıcak olduğu bir günde gittin ya; ben hiç yazın üşümemiştim daha önceden; her yaz üşürüm bu sıcakta senden kalan hasretin ayazıyla, yüreğimde bıraktığın o boşlukla. Yeni şarkılar yazacaktın, yeni marşlar söyleyecektin Trabzonspor'a. Sensiz kaldı ya bu memleket, Karadeniz'imizin dağları karardı, kıyıları yok oldu be ağabey. Biz bakamadık senin uğruna savaştığın doğaya.. Özür diliyorum ağabey...
 7 sene oldu aramızdan ayrılalı. Ama her gün kalbimde; her gün sanki çıkacak bir yerden de beraber çalıp söyleyecek, beraber fotoğraf çektirecekmiş gibi oluyorum. Sanki yanımda yürüyor her yalnızlığımda.. Özlüyorum Kazım ağabey, ülkenin yetiştirdiği büyük adamlardan birisin sen. Bu dünyaya fazlaydın; Allah da seni yanına aldı... Huzur içinde yat.. Ruhun şad olsun..


Elbet bir gün görüşeceğiz.. Ve gururla diyebileceğim ki sana;

Senin gibi birisi daha gelmedi şair ceketli çocuk.

Ve Şarkılarını Söylerken Kuşlar


 Sona doğru koşar adımlarla ilerlerken, güneşin benden habersiz batmaya gittiği şehirleri görme umudu ile kendimi ışığın kaçtığı merdivenlerden yukarı doğru attım.

 Huzurun melodiler arasında dolaştığını biliyordum fakat hiç somut halini görmemiştim. Çok ilginçler. Huzur sıcak birşey. Süt beyazı. Ama sıvı değil. Gaz da değil. Plazmik. Akışkan ama havadan hafif. Ve melodiler ağaçlara benziyor. Arka arkaya sıralayıp ateşe veriyorlar ve müzik oluşuyor. Huzur söndürüyor alevi. Sonra aynı sahne bir daha tekrarlanıyor. Ve şarkıyı değiştirmek istediğinizde insanların yeni ağaçlar dikmelerini yani yeni sözler bestelemelerini bekliyorsunuz.

 Şelaleler var burada. Her biri bir gözyaşı pınarından geliyor. Gerçek dünyada çektiğiniz her bir acıya denk gelen o önemsiz, ne kadar değişirsen değiş rengi aynı kalan gözyaşlarınız aslında birer şelaleymiş. Ve sizler yanaklarınıza doğru süzülen şelalelerin farkında bile olmadan senelerce boşuna hıçkırıp durmuşsunuz.

 Birçok evcil hayvan var burada. İnsanların besleyip büyüttüğü, zamanı gelince ölen evcil hayvanları. Yalnız yaşayan insanlara ait olanlar konuşmayı biliyor. ''Her gün yanında kendi kendine konuşan bir insan olunca zorunlu öğreniyorsun'' diyorlar. Sonra ''bu işi başarabileceğimizi 3 yaşındaki bir çocuğun kedi gibi miyavlayabildiğine şahit olunca öğrenmiştik'' diye ekliyorlar. Gülümsüyorum.

 Yabani hayvanlar dolaşıyor etrafta. Ama hiç birbirlerine saldıranlar yok. Zebra ve kaplan kardeş gibiler sanki. Kafa kafaya vermiş birbirlerine güzel şeyler anlatıp gülüyorlar. Filler bisiklete biniyor. Balıklar suyun dışında nefes alabiliyor. Kuşlar şarkılar söylüyorlar. Evrenin dili müzik; diyorum kendi kendime. Dünyada gözümüzü o kadar kin ve nefret bürümüş ki kuşların cıvıltısını sadece kafa şişiren garip sesler olarak algılıyormuşuz. Aslında onlar herkesin anlayacağı dilde şarkılar söylüyorlarmış. Ve uçmaları da; kendilerini fark etmemiz içinmiş. Kuşlar gibi özgür olmak aslında uçmak değil, evrenin dilinden anlayabilmek ve anlatabilmekmiş.

 İlginç. Burada hiç insan olmadığını yeni fark ettim. Etrafı incelemeye öylesine vermişim ki kendimi; hiçbir şekilde kinin, nefretin, egonun ve kibirin farkına varmamışım. İnsanoğluna ait olan tüm bu günahlarla birlikte insanoğlu da yok olmuş, ya da hiç olmamış sanki burada.

 O kadar müzikten bahsettik ya. Fonda da şu çalıyordu sanırım. Ya da değildi ama benziyor gibiydi. Bilemedim.



İlişki Rehberi - Bölüm 2 - Neden ?

 Keyfimiz yerinde tabi o bilgisayarın başındayken. Ekmek elden su gölden bütün gün oyun oynuyor ya da sikimsonik sitelerde takılıyoruz. Rahatımızı bozan yok, arayıp dışarı çıkalım diyen yok, okuldan/ işten çıkınca elimizden tutup zorla batak, tavla vs oynamaya götüren yok.

 Alışmışsın sen yalnız yaşamaya. Hani yalnızlık derken, 15 çocuklu bir ailenin mensubu olabilirsin. Ama yaşıtlarınla muhabbetin yoktur, oturup derdini anlatabileceğin birisini bulamazsın, seni anlayan birisi yoktur.

 En azından bana o bilgisayarın başında sıkılmadığını söyleyebilir misin? Her gün aynı şeyler, aynı karakterler, aynı sözlük, aynı forum. Arada film izleyip şarkı dinliyorsun. Metallica hayranısın tamam ama biliyor musun basçının adını? Babanın geçen karne hediyesi olarak aldığı gitar hala ranzanın üst katında gavur ölüsü gibi yatıyor değil mi? Hayır en komiği de canın sıkıldıkça periyodik olarak o işi yapmıyor musun? Hani bir kere yapmaya kalksan zaten 3-4 saat film arayarak vakit geçer diyorsun. günde 2 defa yapsan 8 saat.

 Bak çocuğum. Güzel evladım. Yavrum. Asosyalim. Eşşeğim. Gerizekalım.

 Sen kocaman bir aptalsın. Neden biliyor musun? Dışarıda ne var biliyor musun? Hiçbir bok yok aslında tamam o konuda hemfikiriz. Mesele zaten dışarısında değil. İnsanlar gayet boş gözükebilir, süslenip püslenip dışarı çıkan ama bakınca da kafasını çeviren tikicanlardan nefret ediyor olabilirsin, ünlü görünce orgazm çığlığı atıp sen iltifat edince kendini bir bok sanan kezbanlardan sıkılmış olabilirsin, mühendislik okuyorsundur sınıfındaki kızlar bıyıklı vs.dir anlarım.

 Ama gel gör ki ''Bekarlık sultanlıktır aga'' diyerek kendi acizliğini bana savunma be oğlum.

 İnsanlar çift yaratılmış diyorlar ya. Hani sen mahmut abinin bir benzerini görünce sana çok benziyordu abi deyince onun sana bu sözü söylemesi için söylenmemiş o söz. İnsanlar eşli yaratılmışlardır. Bir kadın ve bir erkek olarak. Kadın erkeğin bilmem neresinden yaratılmış (kaburga kemiği olması lazım. Kur'an kursu kapısından geçmeyeli 14 sene oluyor.)  burası beni ilgilendirmez. Ben sana neden bir kadınla birlikte olman gerektiğini kendi çapımda açıklayacağım.

Önce Chuck Palahniuk'a kulak verelim.


'eğer bunu okuyorsan, bu uyarı senin için. bu anlamsız güzel baskılı kağıttan okuduğun her kelime hayatından harcanan diğer bir saniye demek. yapacak başka işlerin yok mu? hayatın gerçekten bu kadar boş mu da bu anları daha iyi geçirebileceğin bir yol düşünemiyorsun? yoksa saygı ve inanç beslediğin otoriteyi ortaya koyanlardan çok mu etkilendin? okuman gereken her şeyi okur musun? düşünmen gereken her şeyi düşünür müsün? sana alman gerektiği söylenen her şeyi satın alır mısın? apartmanından dışarı çık. karşı cinsten biriyle tanış. lüzumsuz alışverişi ve mastürbasyonu bırak. i̇şinden ayrıl. bir kavga başlat.yaşadığını kanıtla. eğer insanliğini ispat edemezsen, bir istatistik olarak kalacaksın. artık uyarıldın. 

Şimdi gençler. Oturun hele bi soluklanalım. Bir sigara yakın ve şu yazıyı bir düşünün. (sigarayı da bırakın lan bu arada. hatunlar hoş kokan erkeklere ilgi gösterir baştan söyleyeyim. birde küllük yalatmak istemiyorsanız tabiki.) E madem uyarıdan önce yaktık, şarkısız da olmaz.




 Bak hele şimdi.

 Şimdi şöyle anlatayım dostum. Eğer amacın Barney Stinson gibi kızdan kıza atlamak ise biraz beklemen gerekebilir. Çünkü ben yazar kişisi olarak tamamen tek eşlilikten yana bir insanım. Yani bu saatten sonra. Çünkü hani yaşlılar diyor ya ''yaş geçince insan oturup sohbet edecek birilerini arıyor'' diye. O iş yaş geçince falan değil.

 Düşünsene be oğlum. Bir karşı cins. Senin. Tamamen. Herşeyi ile gelmiş. Sana bütün ruhunu, bilincini ve kalbini açmış. Senden hiçbirşey beklemiyor. Sadece sevgiye muhtaç. Sen onun yaralarını sarıyorsun ve anlatmaya başlıyor. Kırıklıklarını, hayallerini, kendini. Susuyor sonra ve sen düşünmeye başlıyorsun.

Senin anlatacak neyin var?

 Benden sana ufak bir tavsiye. Her ne kadar sen yalnızken mutlu da olsan, derdini tasanı köpeğine kedine anlatıp rahatlıyor da olsan, konuşmayı öğrenmiyorlar. Tavsiye veremiyorlar. Yanınıza yatırıp sadece sıcaklığını hissedebiliyorsunuz. Sizi öpüp sırtınızı sıvazlayamıyorlar. Sizinle hayaller kuramıyorlar. Sizin gözyaşlarınıza engel olmak için karşınıza geçip sizi mutlu etmeye çalışmıyorlar. Ama sizi anlıyorlar. Anlasalar da ellerinden birşey gelmiyor..

 Şimdi anlıyor musun neden birisini sevmen gerektiğini? Omzunda saatlerce ağlayabileceğin birisinin neden olması gerektiğini? Sonsuz güvenebileceğin birisine neden ihtiyacın var anlayabiliyor musun? Kıskanmadan birbirinize tüm geçmişinizi anlatabileceğiniz ve olaylar ne kadar kıskandırıcı da olsa gülümseyerek karşılayabileceğiniz şeylere sahip birisini neden hayatına sokman gerektiğini anlayabiliyor musun?  Sonbaharda yapraklar savrulurken etrafı sapsarı yapraklar ile çevrili taş bir yolda el ele yürürken sarılmak için bahaneler uydurmak mı istersin yoksa sıcacık bir kanepede aynı battaniyenin altında filmini seyrederken kalbinin atışlarına da arada sırada kulak vermek mi?

 Bir şey söylemeyeceksin. Kafanı onun omzuna yaslayacak ve kendini bırakacaksın sadece. Gözlerine baktığında bir çift ekrana bakıyormuş gibi Cenneti seyredeceksin. Susup sarılacaksın. Sol tarafında senelerdir sadece kan pompalamak için atan kalbin bir farklı gelecek sana. Ve sağ tarafında da bir kalp olacak artık. Bütünleşeceksiniz. Varlığınız bir, ruhunuz aynı olacak.

 Şarkılar anlamlı gelmeye başlayacak. Hani o anlamadığın için dinlemediğin Edith Piaf var ya. Sözlerini çevirmene gerek kalmayacak. Melodilerini duyduğunda içini bir sıcaklık kaplayacak.

 Ve annenden süt emmeyi kestiğin gün kırılmış olan kalbin yeniden düzelecek. İlk hayal kırıklığın, ilk terk edilişinin ardından ölmüş olan karnındaki kelebekler veya ejderhan uyanmaya başlayacak. Anlayacaksın işte o zaman kelebeklerinin ölmediğini. Ağzından çıkacak o kelebekler; karşındakinin ruhuna cümlelerinle dokunmak istediğin her anda.

Ve sıradaki alıntımız Eksi Sözlük'teki ''justinian'' nickli yazarımızdan geliyor.

Zamanı gelip de ilk defa yatağa birlikte uzandığın kızın; zamanında elini tutmak, saçına dokunmak, diz dize oturmak bile içini titretmişse, işte o kızla seks yapmak dünyanın en güzel şeyidir. Bundan öte bir haz, bundan büyük bir doyum olamaz. Eğer yatakta da birbirinizi anlayabiliyorsanız muhtemelen bu duygu senelerce de sürecektir. İşte bu şartlarda seks yapmak matah bir şeydir.

Bu tavrı ancak önemsemediği motor bir hatunu yatağa atan biri, ya da parasını basıp dokunmaya iğrendiği eskort hatunla boşalmak için seks yapan biri takınabilir. Zira bu şartlarda boşaldıktan sonra bir an önce kızı evden postalayıp, bir sigara bir de kahve alıp monitör karşısına geçilmesi normaldir. Girişte bahsettiğim duyguyu yaşayan insan bilgisayar başında ahkam kesmektense, sevdiceğine sarılıp uyumak ister.

Ve bu alıntıyı şu swf  ile süslemek istiyorum.

 Evet adam haklı. Neden biliyor musun? Aslında anlatmamın da önemi yok zaten kendi gözlerinle göreceksin fakat biraz bahsedeyim.
 ''Zamanı gelip de ilk yatağa uzanmak'' nedir sen bilir misin? Aylarca peşinden koştuğun bir kız için harcadığın emeklerin meyve vermesi. Aslında olay tamamen seks de değil. Senin yatağında, senin battaniyenin altında. Başı göğsünün üzerinde. Belki de aynı rüyaları görmek için dalacaksınız birazdan uykuya. Bunun anlamı da seks değil.


 Aşık olacaksın. Kaçarın olmayacak. Kırıklıklarını arkada bırakacaksın. Yeniden kırılmaya da hazır olacaksın.

 Dostum sana birşey söyleyeyim mi? Ne kadar kırılmış olursan ol; bir gün geriye dönüp baktığında sadece gülümseyeceksin. Güzel anıların kalmış olacak. Ve sen yenilerini yaratmak üzere yeniden işe koyulacaksın. Taa ki rüzgarın şarkısı kulaklarından silinene kadar.


İlişki Rehberi - Giriş - Asosyalden Cehennem Meleği'ne


 Yeni yazı dizisi bu olacak sanırım. Evet gençler hedef kitlem olarak içinde bulunduğunuz toplumun modelleri ve örflerine dayanarak size bir ilişkiye nasıl başlanır, ilişki nasıl yürütülür, nasıl karşı tarafı mutlu edebiliriz ve kendimiz nasıl haz alabiliriz bunları öğreteceğim.

 Valla açık söyleyeyim ne plan var ne proje. Biraz da küfürlü olacak üzerinize afiyet. Şimdiden belirtiyorum. Kadınlar annedir herşeyden önce. Bunun için kutsaldırlar, seks objesi değillerdir. Ve baştan söyleyeyim, bu yazacaklarım tamamen teoremler üzerine kuruludur. Kendi hayat tecrübelerimden yer vereceğim fakat özele giremem sonuçta ben istesem bile yaşanılan şeyler tek taraflı olmadığı için karşı tarafın da rızası gerekir. Hiçkimsenin rızasını alabilecek kadar iletişebilitem yok onu da belirteyim :). Yazı dizisi bitince size bir insan kendinizden nasıl soğutulur ve uzaklaştırılır onu da anlatacağım. Eskiler hiçbir zaman canınızı sıkamayacak. Gecenin bir saatinde naber? (eski sevgiliden gelen naber; ''sevgilimle kavga ettim kafam dağılsın diye konuşacak birini arıyorum 2 gün sonra seni siklemicem bile, abaza kaldım elde son sen varsın, senin gibi bi salak daha bulamadım'' gibi anlamlara gelir.) diye mesaj da almayacaksınız. Hep yeni birşeyleri keşfetmek isteğiniz olduğu sürece eskiye gerek kalmayacak. Ee hacı o öyleydi şöyleydi şimdi yenisine emek harcayamam kızlar bana bakmiy, konuşamıyorum, özgüvenim yok vs diyorsan;

Tam yerindesin adamım. Kulak kesil formülü bende.

 Önce bir bütün battaniyeye nar ekşisini güzelce gezdir. Sonra 2 avuç cevizi kır parça parça serp. Sonra kısım kısım kes balkonda 6 yıl kurut. 3 parçasını sağ cebine koy 3 parçasını sol cebine koy. Sonra başla yürümeye. 7 dağın tepesindeki 7 krallığın 7 kralının elinden bir kıl kopart. Her bir kılı 40 bakirenin eline pay et. Sonra bana gel.

 Halen gavun gibi bakıyorsun.

 Dur amk dur.

Biraz daha bilgi verebilirim aslında. Bu yazılarda bir kızla nasıl tanışabileceğinizi, nasıl konuşacağınızı, neler konuşacağınızı, nasıl yakınlaşabileceğinizi anlatacağım. Baştan belirteyim 190 boyunda dalyan gibi adamsan ya da altında audi tt varsa şimdiden siktir git oğlum burada işin ne. Git arabayı çek bi sahile kapıları aç 2 dk büfeye gidip bi paket camel soft al. Geldiğinde arabanın içi dolu olacak. (Camel soft ne dalyarak madem Audi TT ile geziyosun parliament iç diyen bebelere; Camel klas adam sigarasıdır. Sizin gibi liseliler anca özentilikten içer onu.)

 Şimdii. Gelelim ilk mevzuya. Asosyal miyiz? Mükemmel. Neden mi? İnci Sözlük'te panpamız ''tabilan'' açıklamış;
 Bunun eşliğinde okuyoruz.



 -  öncelikle, asosyallik işsizlik demek değildir. asosyaller genelde yaratıcı insanlardır. yapacak hiçbir şeyleri yoksa bile gereksiz de olsa bir iş buluverirler kendilerine. teknolojiyi yakından takip ederler, bilgisayarlardan anlarlar. bu yüzdendir ki bilgisayarı bozulmuş, facebookuna giremeyen sosyal insanlar onlardan yardım ister. zaten sosyal insanların çoğu interneti facebook, twitter gibi siteler için kullanır, durumlarına özlü, duygusal sözler yazarlar. facebook profilleri eşsiz bir nizam içindedir, twitterlarında binlerce twitleri olur, öyle ki sıçsalar twit atarlar.


başarılı, müzisyenler, coderlar, yazarlar, ressamlar çıkar bu kamudan. diğer insanların imrenerek dinlediği müzikleri yaparlar, işlerine yarayacak programları kodlarlar, durumlarına yazdıkları sözleri yazarlar. bol bol boş vakitleri olduğu için kendilerine zaman ayırabilirler, kendilerini geliştirirler, isteyip de yapamayacakları şey yok gibidir. buna sosyal olmak da dahil.


asosyal olmak ezik olmak demek de değildir. entrikalardan, gürültüden, yalanlardan uzak dingin bir hayat sürerler. pek kimseye bağlanmazlar. onlar olsa olsa kahveye, çaya, kolaya, çikolataya, sigaraya bağlanırlar. ama kazara birine bağlanmışlarsa da kolay kolay kopamazlar, evrenin merkezi yaparlar o insanı. kahvelerinden bile vazgeçerler. 


asosyallik bir tercih meselesidir. öyle herkes de asosyal olamaz velakin, zor iştir.

3. paragrafa dikkat ediyoruz. Pek kimseye bağlanmazlar, ama kazara bağlanmışlarsa kolay kolay kopamazlar, evrenin merkezi yaparlar o insanı.

 Evet gençler mesele burada. Siz eğer bir insanı gerçekten dünyanın merkezi yaparsanız ve bunu ona hissettirirseniz o siktirir gider. Baştan söyleyeyim. Olay tamamen buna bağlı olacak, ama kendimizi de tam zamanında çekmeyi bileceğiz.

 Daha kadın bulmadık amk bu neyin tribi diyenler de haklı şimdi. Hadi o zaman gelin başlayalım.

 Bana sorarsan niye asosyal oluyoruz biliyor musun? Mutlu olmak için. Hani doğuştan asosyallere demiyorum. Şöyle bir olay var. Kendini ne kadar insanların içine atarsan o kadar fazla kaybolduğunu göreceksin. Kabuğunun içine çekildiğinde kendini keşfedersin. Yeteneklerinin farkına varır, geçmişini sorgular, aynı hataları bir daha yapmadan önce farketmeye başlarsın.

 Hele de yukarıda bahsedilen gibi büyük bir yalnızlık üzerine gelen birisine bağlanıp ayrılmış isen.. İşte o koyar en başta. Kendini insanların içine atanların düştüğü hataya düşmezsen eğer zararın en yakın yerinden dönmüşsündür. Çünkü acı sadece zamanla unutulur. Kanayan yerlere başka bedenler basmak mikrop kaptıracaktır. Ama şunu da söylemem gerekiyor. Bu süreyi fazlaca uzun tutarsanız da içinizde hep bir yerlerde yaralar kalır. O yüzden dengelemek önemli.

 İşte bu esnadaki asosyallik işinize yarar. Kendinizi başka şeylere vermeye, kafanızı boşaltmaya çalışırsınız ya hani, bu sizin için büyük bir nimettir. Aslında bu size bahşedilmiştir. Kendinizi daha iyileri için hazırlamanız, yetiştirmeniz daha kolaydır. Hep üstüne birşeyler katarsınız. Ve gün geldiğinde dünya onun etrafında döner, o da sizin. Kendinizi öyle bir geliştirmelisiniz ki, onu öptüğünüzü değil ona izlettiğiniz filmleri, şarkıları hatırlamalı. Çünkü sizin üzerinize defalarca kez öpüşecek ve hepsi farklı tende olacaktır. Fakat şarkılarınız ve filmleriniz kalıcıdır. Koku kalıcı birşeydir fakat o da yüzlerce beden üzerinde taşınır. Bir şarkıya anlam yüklerseniz; o şarkı artık ne yazanın ne de besteleyenindir. Anlam yüklediğiniz kişi ile sizin aranızdadır.



Eğer cidden asosyalsen şu bağlantıyı bi ziyaret et mk. Orada ben sana birkaç tavsiye verdim. Git oku öyle gel. 2. yazıda görüşmek üzere. Yoruldum bugünlük yeter. Komikli yazı yazıcam biraz sonra uğrarım. He birde gitmeden tam kıza yollamalık şarkılardan bir tanesini dinleyin;







Biliyorum şu anda bu şarkıyı öküz gibi boş bakışlarla dinlediğini. Hele sen bu şarkıyı biriyle özdeşleştir ve ayrıldıktan sonra aç bak görüyor musun görmüyor musun ebeninkini? Hadi by.

Bir gün Faramir ve Boromir'le




 Gondor'un son kalesi sayılabilecek Osgiliath'da oturduk içiyoruz. Boromir piçi iyice kafa olmuş tabi. Başladı muhabbete.
 ''Varya bu Faramir küçükken hep altına işerdi amk. Bezledik bunu 10 yaşına kadar falan.'' yavşak sırıtmasıyla karışık. Faramir'e baktım ses yok. Kafası olmuş bir milyon zaten. Gondor kızlarından yakınıp duruyor o da. ''Olm mesela gondor kızları numenor soyundan geldikleri için daha uzun boylu, tenleri beyaz, saçları koyu renk, yüzleri de daha azametlidir, narin yapılıdırlar ve zariftirler. Daha ne istiyorsun'' dedim. ''Siktir lan sen mi gözlemledin bunları, anamız bacımız var utanmıyor musun bütün gün Minas Tirith'de oturup karı kız kesmeye?'' diye böğürdü. ''Sakin ol lan ne bakıcam senin buruşmuş anana'' dememle bunlar bir olup beni dövmeye kalmazlarmı. Nereden bilecem bunların kardeş olacağını. Kılıç çekti piçlerin ikisi birden. ''Durun amına koyim noluyoz'' demeden kılıcı götüme sokmasınlar diye bir adım geri attım. ''Zeytinburnu çocuğuyum lan ben, enişteme siktiririm olm sizi'' diye bağırdım. Sarhoş adama laf anlatamazsın tabi. Baktım üzerime yürüyorlar. Bizde de R olmaz ya. Bende yürüdüm. Ama geriye doğru. Aslında arka cepte emanet duruyor da boşu boşuna insan kanı dökmeyelim sonuçta gelip geçici orta dünyadır dedim kendi kendime. Amına kordum o piçlerin orda da neyse şimdi. Aldım voltamı yürüdüm.

 Fangorn'dan yukarı doğru çıkıyorum. Çıkardım cebimden Camel Soft'u. ''amına koduklarım en iyisinden Shire tütünü içerler bir ikram etmezler ama amına koymuşlar pakedin. Box Paketi bile yarım saatte soft yapmakta üstlerine yoktur zaten ibnelerin'' dedim kendi kendime. Canım öyle böyle sıkkın değil ama. Gondor kızlarının da amk sanki sike sürülecek akılları var, kurban olsun onlar Rohan kızlarına. Koca götleriyle bütün gün kulede oturup güneşlenmekten başka bir boka yaramazlar zaten. 'zki olsn kltürlü olsn üni mzzunu olsn' diye koca arayıp duruyorlar ama hepsi Minas Tirith İlk Öğretim Okulu terktirler. Gerçi Gondor'un şarap içip kılıç sallamaktan başka bi sik bilmeyen adamlarına da onlar gider ya. Neyse sikerim Gondor'luyu da Rohan'lıyı da. Elf kızları varken onlara ne oluyormuş amk.

 Arwen kevaşesini de Aragorn piçi kapıcak filmin sonunda diye yanaşmıyorum. Ne olur ne olmaz adamın arkasında ölü ordusu var. Zeytinburnundan kamyonla adam yığarım aslında ama buraya nasıl düştüğümden bile haberim yok amk. nasıl getirtecem o kadar adamı buraya. Hem geldikleri zaman da paşa paşa dayağımızı yiyip geri dönecez. Ölü ordusu bu amk! sikertirler valla. Neyse ben gidip Galadriel'e yazayım bari. Amk hatun prenses diye millet yüzüne bakmıyor. Nasıl yanıyordur o şimdi. Senelerdir ormanın içinde tabi. Yokki bi Şahin K'sı, Aydemir Akbaş'ı amına koduğumun Arda'sında. Tolkien de anca güzel kızlarla ipne büyücüler kurgulamış. Hele o Gandalf'ın beynini sikeyim. Koca gri gandalflıkta tek hatun götüremedin, öldün dirildin yüzün ak pak oldu adama benzedin hala rüzgaryele bilmemne peşindesin. Gerçi benim zamanımdaki Victoria's Secret hatunlarını bilse eşşek sikmeye devam panpa diye gülerdi, o da haklı.

 Neyse gittim bunların ormanına. Sessiz sessiz takılıyorum. Gimli reyizin burnuna ok dayayan ibne elfler ortalıkta da yok. Gelseler de yakalasalar diye bakınıyorum. Yoksa yolu bulamayacam amk. Neresine koydunuz bu karargahı amk ormanının diye söylene söylene gidiyorum. Kafayı bir kaldırdım ağaçsakal mıydı neydi şu kütük yokmu; onla karşılaştım. Kahrolsun faşizm demeye falan başladı koduğumun kurtlanmış odunu. ''Türkiye'de olsan götünden termit alırlar termit'' diye bağırdım. Duymadı pezevenk. Anca üstüne tırmanan pire kadar hobbitleri duyar zaten. Sinirlendim yine. ''Yakarım lan bu ormanı'' demeye kalmadan bir ışık parladı. ''Hay senin amk Gandalf sende yettin'' diye bağırdım ki gelen Gandalf değilmiş.

 Hay sıkıldım amk. Devamını sonra bildiririm. Daha Galadriel'e yazıcam. Frodo malı da hala yüzük peşinde koşsun amk.