Sayfalar

Kadın Erkek İlişkileri Üzerine

 Gel hacım gel. Otur az soluklan da birşeyler anlatacam. Abime benden bi oralet; torpilli olsun.

Fala inanma falsız kalma muhabbetini marjinalliğimden dolayı etmeden direk konuya giriyorum.

Senin için çömelmiş, sana kabarmışlar falanı da geç.

 Daha önce de aynı kişiye 3 kere daha fal baktırmıştım ve biraz da onun etkisi altında kaldığımdandı sanırım bu sefer söylediklerini daha bir dikkatli dinledim. Çünkü geçen sefer gördüğü (salladığı) tüm şeyler çıkınca dedim aga bu işte bir terslik var.

 'Adını içinde bir harf var' muhabbeti fix. Onu geç. Geleceğimle ilgili zırvaları falan da salla. Bir sonraki öğünde ne yiyeceğim bile belli değil sana mı kaldı benim okuduğum okulun kaç senede biteceği. Hayatını film ve şarkılara göre yönlendiren bir adama göre biraz fazla iddialı cümlelerdi.

 Ama bir yerde takılıp kalıyorum işte. Son 2 defadır söylediği olay. 'Sen varya bir gün yola geleceksin; öyle bir aşık olacaksın ki gözün dünyayı görmeyecek.' mevzusu. İçimden çektiğim o dolu dolu 'inş cnm yhaa' da cabası gerçi. Olayın hala ciddiyetinde değilim.

 Hacısı kısa keseyim fal muhabbetini çünkü sonra anlatacaklarım önemli tespitler. Biraz da sosyal mesaj içericek.

 2. Dönemin başlarında hayatıma biri girecek (zaten vida somununa döndü hayatım giren çıkanın haddi hesabı yok) ve ben ona aşık olacağım.
 O arada hoşlandığım birisinden olumlu cevap alıp uzun bir yola çıkacağım onun için ama fazla sürmeyecek, mutluluğunu tatmış ve gülerek döneceğim.
 Sonra hayatıma 'o' girecek ve ben mutlu mesut ilerleyeceğim. Onun da kısa sürme ihtimali var eğer ben hayata bakış açımı değiştirmezsem. (Hayata bakış açımı değiştiremeyecek birisi ile fazla uzun sürmesine gerek yoktur bence artık)

 3 ayı geçen her ilişkim için kurban kesebilecek duruma gelmiş olan ben için bayağı iç açıcı sözlerdi bunlar tabi. Ne kadar iyi gidiyor olursa olsun bir insandan sıkılmadan tahammül edebilmem maksimum 3 haftadır. Zaten o zamanlar da ilk tanışma buluşma kaynaşma dönemine denk geliyor. Eğer 'pompasına katlanabilme' durumum oluyorsa göz ardı etme dönemlerim başlıyor. Hatasını yüzüne vurma, sallamadığını belli etme, önemliymiş gibi hissettir, yalnız bırakma, sahiplen. Baktın işler çığırından çıktı; ortalığı biraz karıştırıp siktir git.

 Ne kadar güzel değil mi? Aldığım 'ah' ları toplayıp aldığım 'oh' sayısına bölersek 1'e bayağı yaklaşabiliyorum aslında.

 Bak şimdi olayı biraz böleceğim burada. Merak etme konu sapmayacak; toparlarız. Aklında soru kalırsa zaten başvuracağın yeri biliyorsun. Twitter hesabım 7/24 sizler için canlı destek halinde. Her neyse olayı bölüyorduk.

 Tamam zebra kardeşim bu konuda kendi çıkarım ve gözlemlerini yazmış bize eleştirmek değil okuyup takdir etmek düşer fakat hayata farklı bakış açılarıyla bakıyor olmamız bir gerçek.
Hayvanların, böceklerin, bitkilerin hayatı kolaydır. Belirli sorumlulukları vardır ve bu sorumluluklar doğuştan genlerine işlenmiştir. Karnını doyur, çocuk yap ve hayatta kal.
Çoğu insan da bu kodlarla yaşar aslında. Boş insanlar. Genellikle düşünceleri, “aç kalmayayım, seksim eksik olmasın (sanırım bu çocuk yapma içgüdüsünden kaynaklanıyor), bana dokunmayan yılan bin yaşasın bende yaşayayım işte amk çok mu zor.”

Hayat bu insanlar için kolaydır, hatta üç şeyden ibarettir. Para, cinsellik, uzun yaşam.

Ve benim gibi insanlar… Böyle insanları gördükçe midesi bulanan, insanlıktan soğuyan, hayattan beklentileri düşen, içine kapanık; mutluluğu aşkta, sevgide, huzurda arayan insanlar... Biz kim miyiz? Açıkçası bende bilmiyorum. Tek bildiğim o insanlar insansa, ben insan olmak istemiyorum arkadaş. Bu kadar basit, çirkin, kirli olmamalı hayatın amacı. Daha zor şeyler olmalı. Aşk acısı mesela. Çoğu insan, kim ne derse desin, aşk acısını bilmez. Birilerini severler ve ayrılınca üzülürler, eksiklik hissederler. Ve buna “aşk acısı” derler. Bu iş o kadar basit değil hacı…

Şimdi diyeceksiniz adam yazmış, doğru söylemiş haklı.. Orasına sonuna kadar katılıyorum. Zaten bu adamın yazdığı her şeyin altına imzamı atarım; tereddüt etmem.

 Ama şu olaya geleceğim. Ünlü bir komedyenimizin çıkarımlarından birisi olan 'k.çına gri eşofmanı çekip tv karşısına geçtikten sonra 'bana hal geliyor'' diyen bir jenerasyon karşısındayız.

 Feministleri ya da ne bileyim etrafımdaki bayan arkadaşları pek de kızdırmak istemiyorum aslına bakarsanız. Birkaç kez tehdit de almıştım bu blogda kadın-erkek ilişkileri hakkında yazdıklarımla ilgili. Pek salladığım söylenemez tabiki ama kimse de potansiyel sevgililerini en başından kırmak istemez değil mi?

 Abi bir kere bitki dediğin canlının hayatı hiç kolay değil ya. Düşünsene t.şşak topu kadar bir saksıda kaktüs olduğunu? Hani o kadar eyvallahın var ki birkaç damla suyla kaç hafta yaşayacak duruma gelmişsin. Çıkıp dolaşmak yok, 'benim burası güneş almıyor ya benim yerimi değiştirin' diyebilmek yok, su istemeye bile dilin yok. Lan en azından konunun devamında bahsettiğimiz mevzu.. Sevişmek yok lan. Sen hiç üst üste ağaç gördün mü iki tane? Anca arı gelecek de konacak da polen ayağına yapışacak da gidecek başka bir çiçeğe konacak. Hadi neyse saçmalamadan mevzuya dalalım tekrar.

 İnsan en komplike yaratıktır. Cidden öyledir bak hani kültürlü ayağına yatmak için pek fazla bilinmeyen cümleler kurayım da iş olsun torba dolsun mevzusu yapmıyorum burada. Anlaşılmaz, herkes kendi içerisinde farklı birer dünya, organizmalar halindeyiz. (bu son cümle çok saçma oldu, bir daha okuduğumda değiştirme zahmetine de katlanmayacağım biliyorum)

 Bak iyice sıçışlardayız bu konu toparlanmayacak bu gidişle demedi deme.

 Her neyse; zebra panpam. İnsan sevişen yaratıktır. Şimdi siktir et düşünen varlıktır hede hödö saçmalıklarını. Haa; aşk acısından bahsetmişsin; orasına lafım yok. Ama günümüzde kuyruk acılarını aşk acısı sanan kekolar ve gidip bunu şarkı yapan arabesk rapçiler var. Al işte Cem Yılmaz'ın dediği (ünlü bir komedyenimiz de oydu he bildin) gri eşofmanlı kezbanımız g.tünü yaya yaya kendini dünyanın tek hakimi sayarken sen neyin aşk acısını çekeceksin ki?

 Dur dur. Bundan bahsetmem gerek. Vallahi gece olunca bütün organlar kendi halinde. Ama aşağıdaki gerçekten de 'uyumuyor'. Bu zamana kadar kimle ayrıldıysam tam olarak bir türlü bitiremedim s.kim sağolsun. Ya gecenin 3 üne kadar hayatı dolu dolu yaşayan bir insan gecenin 3 ünde yatağa yatınca nasıl bir özlem duyabilir? tamamen aşağıdaki daly.rrağın suçu. Çok ünlü bir laf vardı 'can sıkıntısı başa bela' diye. Vallahi ondan. Kimlere mesajlar atmadım ki gecenin 3'lerinde ben. Özledimler, neden böyle olduk'lar, mutluluğunu istiyorum ben sadece; dışarıdan bakmaya razıyım'lar; neler neler. Hani pompei'yi yakan yüce Allah beni görse ışınlar.

 Erkeğin aklı şeyinin başındadır muhabbetine getirecem evet bildin. Oğlum gün boyunca düşünürsün. Şuna ne yapsam, buna ne yapsam, şuna ne desem, buna nasıl görünsem, şunun tribini nasıl çeksem diye. Gece olunca beyin tabi bu kadar fonksiyondan sonra kapatıyor kendini. Kan da vücuttan dışarı atılamayınca tabi toplanıyor direk aşağıda. Ondan sonra uğraş dur. Ha; gecenin 3'ü sıkıntı saattir onu da belirteyim. Üzerine çok şiirler, şarkılar yazılmıştır. Yalnızlığın tam kalbin üzerine bir ağırlık gibi çöktüğü vakitler. Bir de aşağıdaki tesbih çevirip olta atmaya başlayınca ayıkla pirincin taşını!

 Birbirlerini severler, ayrılınca üzülür ve eksiklik hissederler. Şimdi bu konuda tamamen dengesizliğime sığınarak size bu olayı anlatmak zorundayım.

 Oğlum birini buldun. Çok iyi güzel gidiyor. Yanında gülüp eğleniyorsun, az çok kendince cinsellik yaşamaya çalışıyorsun, çıtçıtlı body'le yeni yeni tanıştın taytın üstünden sürtmeler falan bunlar güzel şeyler tabi. Ama bu sırada arkadaş çevrenden uzaklaşmışsın, play station oynamayalı haftalar olmuş, ananın evinde de profiterol yermiş gibi abanmışsın çikolataya çekirdeğe yüzün olmuş mayın tarlası, her gün it gibi gezmekten gece yatağa yatınca yorgunluktan şeyinin yerini unutmuşsun ama bir cakan var ki sanırsın dünyada sikmediğin kuş bir leylek kalmış.

 Şimdi sen bu kızdan ayrılınca ne mi olacak? En sevdiğim kısım. Erkek ve kadının ağzından ayrı ayrı dinleyelim.

 -Yaaaaa mervoş ben çok seviyordum çok güzel gülüşü vardı, benim tercihlerime saygılıydı (elletiyordum ama vermiyordum buna rağmen üstüme atlayıp tecavüz etmeye kalkmadı hiç) yemek zevki çok iyiydi çok güzel sevişiyordu (kalın taytı delen arkadaşım var sana onu da getirecem.) Öyle diğer erkekler gibi küfür etmiyor (akşam 9 da evde olacaksın diyen babanın ne anası kaldı ne bacısı haberin yok kezbaneyto), porno izlemiyor (arşiv olmuş 3 terabyte sabah kalkıp acaba hangisini izlesem diye düşünürken akşam ezanı okunuyor.), benimle el ele dolaşmayı çok seviyordu (bıraksa götürürlerdi korkusu var içinde senin haberin yok.) vesaire vesaire.

 -Oğlum kız seks tanrıçası gibiydi amk ya. Bir hareketler var varya senden benden elastik. Birde ufakken jimnastik mi ne yapmış üff. (Kızın üzerinde çıtçıtlı body var hayvan bütün gün üzerinde yuvarlansa ne olacak, hala seks tanrısı diyor.) İşte şurası taş gibiydi burasından biraz fazlası vardı vesaire vesaire.


 Bu mevzuları da uzatmayayım sonra yanlış tespitler çıkarsa bombalamasınlar.

 Yazıyı aslında 3 gün önce yazdım bu kısma kadar. Ve bu kısımdan önce ne yazdığımla ilgili pek bir fikrim yok. Olsun spr hll lag yok dvm diyerek yardırıyorum o zaman babacan.

 Kadınlar ve erkekler.. hay sikeyim bee. Yine olmayacak. En iyisi sen bana bi bira ısmarla bi ara da o zaman konuşalım bunları olur mu?





Adamsın Chensy! diyen elleri görelim. Hadi içtin oraleti madem gidebilirsin.

Delilik

Kontrolü kaybet 
Ve hizini artir 
Silmeye hazirlan 
Söyledikleri her yeri 




Ben; gitmene izin vermeyi çok denedim. Bu bir çeşit delilik.

 Sonra bir şarkı var dediler. Kuşlar söylüyor. Dinlerken düşünce balonlarına binip uçabiliyorsun.

3 yaşımdayken bulduğum her şeyi ağzıma sokup dişlerimin varlığını hissetmek ve tadına bakmaktı çılgınlık.
6 yaşımdayken evden kaçmıştım. Yeni yerler keşfettim Tekirdağ'da. Evden öylesine uzaklaşmıştım ki bisikletle geri dönmem 3 saat sürmüştü.
8 yaşımdayken su balonlarını doldurup doldurup terastan aşağı sallardım. Islanıp küfür eden insanları görmekti sanırım çılgınlık.
12 yaşımdayken bir kıza aşık olmuştum. Bıçaklandım, köpek daldı bana. Elime bir sürü dikiş attılar. Çenem ve elmacık kemiğim kırıldı bir kavgada. Daha 12 yaşındasın düşün.
15 yaşımdayken eve geç dönmekti çılgınlık. Akşam ezanı kuralını yatsı ezanı olarak değiştirmiştim kendi halimde.
18 yaşımda bir daha aşık oldum. Rutine bindi zaten ondan sonra. Ama unutulmayan oldu o yaş. Hayatımın en sikik anında güneş doğmuştu sanki kapalı kalbime. Değerini bilemedim; kovaladım sevdiğimi yanıbaşımdan.
19 yaşımda ailemden uzak bir yerde üniversite okuma hayallerim gerçek olmaya başlıyordu.
20 oldum. Hani insan 18-22 arası bir değişim yaşar da maya tutmazsa sikik birisi olarak kalır ya; ben tutturamadım o mayayı.
21 yaşımda da aşık oldum. Rutine bağladı dedim ya zaten. Bu sefer farklı dedim. Siktir dedi Eros bana. Gözlerimin önünde yavşaklaşabilen kalpler gördüm.

 Beni içinde bulunduğum dünyadan alıp götürecek kadar donanımlı bir hayalgücüne sahip oldum. Bir şarkı açıp kahve-sigara ikilisiyle arkanı kalorifere dayayıp yağan karı izlemek değil hayalgücü.
 Koskoca Teknoloji Fakültesi'nin önünde 4cm kalınlığında karı toplayıp kardan adam yapmak. Sonra 'ayy çok tatlııı' diyen kızlara 'daha tatlı yeteneklerim de var' diyebilmek değil sanırım hayalgücü. Daha yaratıcı olabilirim.

 Aragorn her 'There's always hope!' dediğinde içimdeki yaratık göğsümü parçalayıp çıkacak ve kükreyecek diye bekliyorum.
 Birisine kızdığımda kan beynime sıçrıyor ve birden kendimi Hulk'a dönüşmüş olarak bulacağımdan çekiniyorum.
 Aşk acısı çektiğimde veya kendimi çok fazla yalnız hissettiğimde Iron Man'i izleyip Stark'ın 17 yaşında MIT'yi bitirdiğini görüp daha da mutsuz oluyorum.
 Hiç olmazsa bir sürü ucubeyle dolu olsa da bir arkadaş grubuna sahip. Pardon; takım oyuncusu değildi ama değil mi?
 Thor'la kapışmaya g.tüm yemez ama bende birşeyleri değiştirmek için kavga edebilirim. 12 yaşında kavga etmeyi öğrenen birisi için kavgadan kaçmak en son çare gibi gelebilir.

 Ben uyurken birisi ensemden aşağı kar atsa herhalde onu öldürmem. Asit, tuz-buz ve birazcık ateşle ilgili çok yaratıcı fikirlere sahibim.
 Gözlerimin önünde acı çeken birisini görünce bir yerlerimi kesip benim de ona dahil olasım geliyor. Ama acısını katladığımda onunkinin de azalmayacağını bildiğimden yapmıyorum.
 'Çift kişilikli olur ikizler burcu insanı' denince mutlu oluyorum. Bir gün içerisinde onlarca role bürünen bir adama iltifat gibi geliyor.
 Kız olmanın zorluklarından bahseden kezbanlara gülüyorum sadece. Peki sen hiç kolunda kıl olan bir kıza 'çok güzelsin' deme mecburiyetinde bulundun mu?

 Çirkin kızlar çöp. Makyaj, orayı burayı açmak falan kurtarmıyor. Aynısı çok kısa boylu erkek için de geçerli. Denendi onaylandı. Yaparsın vücudu Spartacus gibi olursun her türlü giderin olur.
 Limiti sonsuza giderken biri çelme takıp düşürseydi ya da kürekle vurup bayıltıp sikseydi hayat böyle vanilya kokmazdı.
 Anneme atom parçalayacam desem altına gazete ser halıyı yeni sildim der. Ya da kökten izin vermez perdeler sararıyor diye.
 Aşka değil de karşılıklı sabıra, tahammüle, sevgiye, hoşgörüye inanıyorum. E neyin acısı bu bitişten sonra gelen? Kuyruğunu mu kıstırdın kuçucuk?
 Hayatıma giren insanlar hep yalnız geldiler bana. Keşke karakterlerini de getirselerdi yanlarında.
 Azrail bile ayağına gelecek neyin tribinde miyim? Kanatlarını açtığında tüm evreni gölgede bırakabilen birşeyden bahsettiğinden haberin var mı kezbansu?


 Hafta sonlarım ucuz bira, tuzlu fıstık ve bayat patates kızartması ile geçiyor. Hafta içi 'yhaaa sensiz olmaz şapşik yaa' ile.
 Daha kaç kişi iki yakamın bir araya gelmeyeceğini söylecek bana? Ben çok memnunum sikik kaderimden evet.
 Halil Sezai dinlerken yüzümde hiçbir ifade yok. Cem Adrian dinlerken yüzümü buruşturuyorum. Emre Aydın 'başka adamlarla başka şehirlerde' deyince sanatçı, ben 'amına goduğum gaşarı' deyince toplumdan tepki alıyorum.
 Ben özlemiyorum kendi girmiş rüyalarıma. Nasıl yolunu bulduysa. Bir bilinçaltıma yatmadığı kalmıştı demiş ya Jr İskender hani; gördünmü inceyi.


 Sen mutsuzken de ota boka gülebilir insanlar. Sen de gül anasını satayım. Osuruğa gülen toplumdan boka gülmemesini bekleyemezsin.
 Ben ki Ac/Dc Rio, Muse Wembley, Rhcp Slane Castle, Iron Maiden Donington, G&R Tokyo, Coldplay Madrid, Metallica Moskova konserlerini kaçırmışım. Bir John'suz Rhcp konseri için ağlamam elbette. John yoktu bir kere oğlum ya.

 'Başında bir yerlerde 'Kaptan' olacaktı.'

 Allah yapılan iyiliklerin mükafatını bazen cennete bile bırakmadığı gibi kötülüklerin cezalarını da cehenneme bırakmaz yiğidim.
 Hayır; yargılanmadan yaşamak istiyorsun, toplumun sana değişik gözüyle bakmamasını istiyorsun. Bolca kahve, ilgi, sigara, müzik, sevgi, sarılmak falan istiyorsun. Sonra gidip nutella kaşıklıyorsun. Sana yeni Patch lazım bence.

 Ne zaman beynimizin içine yerleştirdikleri bir çip sayesinde sevmediğimiz insanlar konuşunca müzik çalacak.

 Guy Ritchie'nin şarkı listesini görmek istiyorum.

 O kadar değişik konularda yazdım ki yazının sonuna uygun şarkı bulamayacağım sanırım.

 Buraya kadar tahammül edip beni okuduysan kim olursan ol seni seviyorum bunu bil <3. Karşılıklı tahammül tamam, sevgi, saygı ve hoşgörüyü de tamamlarsak eğer benimle evlenebilirsin.

 Beyin kıvrımlarımı aldıramıyor muyum? Bazen kulaklarımdan akan bir fantezi dünyasına sahip olduğumun farkına varıyorum ve bu beni rahatsız ediyor.

 Ağızdan ve kulaktan akması olayı farklı beynin. Ağızdan akan beyin boş konuşmuşluktur.

 Filmin başında çok beğendiğim kızlar hep filmin sonuna doğru ölüyorlar. Tamam eyvallah da gerçek hayatta beğendiğim kızların benim için ölmüş olmaları? Defter sile yaza sile yaza bakkal defterine döndü.

 Şunları yazarken dinlediğim şarkıları yazsam bana aşık olurdun. Ya da yazayım dur da bari aşık olma.

John Frusciante - Central
Muse - Assasin
Muse - Madness (ilk satırlardan belli olmuştur.)
Metallica - Whiskey in the Jar
The Sonics - Have Love Will Travel
Black Strobe - I'm a Man
Halil Sezai - Sonbahar
The Subways - Rock'n Roll Queen
Coldplay - Viva La Vida
Muse - Knights of Cydonia
Rhcp - Dani California
Rhcp -Soul to Squeeze
Princess Chelsea -The Cigarette Duet
Rhcp - Desecration Smile
Led Zeppelin - Kashmir
John Frusciante - Dying

ee bunca şarkıdan hangisiyle yapsak ki kapanışı?

'\o/\o/\o/' pera pera peradays pera pera peradays '\o/\o/\o/'


 yok onun çok ekmeğini yedim.

Muse- Madness düşünmüştüm başlarda.

yok o da olmaz. Bunun belki alakası yok ama birden geldi aklıma.




sağlıcakla kalın..

Direnç




 Sik gibi hayatımın hesabını kimse veremez. Tanrı altından kalkamayacağım dertleri başıma açmaktansa mutluluğu da acıyı da benden uzak tutmayı seçti sanırım. İkisinin ortası; heyecansız. Tek sıkıntım yarın sabah kalktığımda içecek sigaram var mı; yok mu. Gerisi saç döker, stresten şeker hastası yapar adamı.

 Hala bitmeyen bir umudum var. Hangi film çarptı ya da hangi melodi bağladı beni hayata bu kadar; bilmiyorum. Daha ne kadar sert vurabilir hayat, daha ne kadar kafama tuğlayla vura vura pes ettirmeye çalışacak acaba? Daha ne kadar gelebilir insanlar üzerime, bedenim ne kadar daha pes ettiğinin sinyallerini gönderebilir? Baharda hiç öldünüz mü siz? Kuruyan ağaçların yeniden yeşermeye başladığı bir zamanda soldunuz mu; düştünüz mü yalnızlığa karanlıklar içerisinde?

 Tek başına dans ettin mi hiç bomboş bir sahilde, ayışığı altında.. Sonra ard arda yıldızlar kaymasına rağmen hiç dileyecek dilek bulamadığın bir an geldi mi? Aynaya baktığında her gün üst üste eklenen kırışıkları saydın mı yüzünde? Karşındaki kadının gözyaşları arasında kendi yalnızlığının dipsiz kuyusuna baktın mı.. Ve baktıysan eğer, o parlak yansımada bile hiçbir şey göremediğin oldu mu?

 Aaah, hadi klişeleri bi siktir edelim yine. Samimi olmakta fayda var.

 Üzerinize afiyet bu kasım da hayatımdan bir esinti geçti. Esmer tenli, sarışın ruhlu diyelim. Eğer okursa buraları diyerek fazla ayrıntıya girmiyorum. Ama size şunu söyleyebilirim. Bütün Teoman şarkılarını yaşadım sanırım 2 ayda. Buradan başlayıp biraz devam etti öylece. Dur ya çok detaysız oldu bu.

 Akışına bıraktım ya hani; yine o kasım romantizmime kapıldığım gecelerden birisiydi. Kırmızı eşofman altım ve siyah deri ceketimle yine hikayeler anlattım; dinledi de dinledi.. Sonra sırt sırta oturduk bir banka. Yıldızları tek başıma izlediğim gecelerden birisiymiş gibi geliyordu bana. O da anlattı. Aynaya baktığında gördüğü yalnızı anlattı bana.. Senelerdir gözlerimin içine aynada bakmama sebebimi anlattı.

 Kafamda o gece sadece gündüz izlediğim filmlerden birisinde geçen bir şarkı dönüyordu. Ama yıldızlara bakıp onun sesini dinlerken Muse çalmaya başladı. (Tamam gençler Twillight izledim ne olur unfollow etmeyin.) Sonrasında playlist birden değişti ve David Bowie geldi. Rebel rebel  kafamda dönerken sigarayı dişlerimin arasına sıkıştırıp 'dünyada hiç insan kalmadığını düşünsene; ne yapardın?' diye sordum. Çalışılmış bir replik değildi benim için. Evet bu gece de doğaçlama oynuyordum daha hiç birşey belli olmayan ama sonu en iyi bildiğim skece çıkacak olan aşk oyununu..

 'Bilmem intihar ederdim herhalde.'

 Vıdırşk. Gerisini dinlemeye gerek bile yoktu. Nasıl kayboldun onca insanın arasında kendi yalnızlığında; kim üzdü seni bu kadar? sormama gerek bile yoktu aslında; cevapları tahmin edebiliyordum.. 'Sen ne yaparsın?' al işte soruyla soruyla karşılık. Dal daşak bomboş sokaklarda koşacağımı söylemedim tabi. Ama kesin öyle yaparım böyle bir durumda; orası ayrı.

 'Ben ne yapacağımı biliyorum. Gezerdim herhalde. Evcil hayvan şansımız varsa da yanıma bir köpek. Yoksa da olur gerçi. Kışı güneyde yazı kuzeyde geçirirdim. Gidip beyaz sarayın ortasına deli gibi bağırırdım. İntihar en son çare bile olmamalı.'

 Dalyarağa gel hele. Yalnız kalsam it gibi bir köşeye çekilip sadece yiyip içer kafayı dinleme ba'bında film izlerdim ama asi olacağız ya, özgürüz ya hani. İlla gezecek. 'Sie lan amk' dedim kendi kendime içimden. Nereye geziyorsun ehliyet yok, uçağı en son Gta Vice City'de uçurmuşsun nereye gidiyorsun kuzey yarım küre'ye? Neyse dedim iç hesaplaşmalarım için daha çook vaktim oluyordu zaten.

 Anlattım, dinledi, anlattı, dinledim. Sonra ne olduysa oldu ve The Day That Never Comes çalmaya başladı. Dünya bir gündür, o da bugündür mantığı.

 Kasımı ucu ucuna yakalamıştım zaten. Uyarımı da baştan yaptım ama. 'Beni romantik ayımda yakaladın bak sonrasında taşşağa saracak benim tarafımdan ilişki' diye. Cicim ayları terimini de kullandık tabi. Vıcık vıcık olmamam gerekirken her anımı yeniden onunla geçirir oldum. Ve kasım bitti. Artık bundan sonrası saygı ve birbirini çekebilmeye dayanıyordu. Amcamın oğlu gibi takılmaya falan başlamalar, bilmem neler.. Sona yaklaştığımızı hissetsem de hiçbir zaman aklıma getirmedim. Ama durmadan Aşk Kırıntıları dönen kafama bir türlü laf anlatamıyordum. Hiçbir zaman kalbini kullanan bir adam olamadım ki ben. İkizler erkeğini tanımlarken sözlük kızlarımız haklıydı belki. 'Çabuk sıkılır, yalancıdır, iki yüzlüdür, dengesizdir vs vs.'

 Ama bir sabah kalktığımda Sensiz Olmaz   dinliyorken buldum kendimi. Sıkıntı baş göstermeye başlamıştı. Özgürlüğüne ve özgünlüğüne düşkün kova kadını ve ona çarpan bir ikizler erkeği hikayesi hayatımda bilmem kaçıncı kere başlamıştı yine.

 'Sensiz olmaz' diyordu Ortaçgil.. Sözlerin hiçbirisi umurumda olmamasına rağmen tek bir yer yüreğimi hoplatmaya yetiyordu. 'Anlaşılan alışmışım, sensiz olmaz; sensiz olmaz..' ve devam ediyordu; ''Aşk bir dengesizlik işi; sensiz olmaz.. Dengeye dönüşen bir sevgi; sensiz olmaz; sensiz olmaz..''

  Alışmak.. İşte korktuğum tek şey. Bağlanmak değildi aslında korktuğum tam olarak. Bağlanmaktan ölesiye korkan o ikizler erkeği ben olmadım hiç. Sadece sabah kalktığımda ilk sigaramı onun şerefine yakmak istemiyordum özetle. Hadi şu işi hemen bitireyim de sevgilime mesaj atayım diye üstünkörü yaşamak istemiyordum. Hiç olmamalıydım. Olduğum dönemlerde çektiğim sıkıntılar; değmemesi, hayatımın içine eden kadınlar... Hiçbirisi kalbimde bir tahta sahip olamadan kayboldular eğer kalabalıkları yok olsa yaşayamayacakları dünyada.

 Herşeyin iyi gittiği falan da yoktu zaten hiç. Olamadı da. Zaten aşk bunların üstesinden gelebilmek değil midir? diye klişe sorularla gelmeyin bana. Baktın olmuyor; bakmayacaksın dostum. Uğraşmak sadece kendini yıpratmaktır. Zaten aşk varsa herşeyin tozpembe olacağını, kusurların ve hataların görülmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Çünkü Sevda Sinemalarda.

 Bildiğim ve çıkarımlarla elde ettiklerimi kullanmama kararı almama rağmen elimden birşey gelmiyordu. Onca sıkıntı ve stres arasında bir de ilişki yürütmenin o yükü ağır geldi bana. Akışına bırakmak sadece suyu bulandırmıştı. Bende Ebruli moduma girmeden kaçmalıydım. Aslında herşey o kadar da kötü gitmiyordu. Dağların ardında aradığım bir sevda olmasa da birden bulandığım sevdalardan birisi gibiydi. Yalansız, patırtısız, kırmadan, dökmeden olmalıydı. Ben yine salağı oynamalıydım.

 Finaller, can sıkıntıları, yalnızlık vesaire derken geçti gitti günler.. 2013'e sap olarak girdim evet. Her sene birilerini emiyordum evet ama artık kendime ayırdım bu senemi. En çok da zebra panpam üzülecek belki buna ama 'emeriiik' lafı bu senelik bende lafta kalır sanıyorum.

 Bazen hayat bir yol gibidir, bazense sadece bir Metallica şarkısı gibi.


 Ama bazen de düşünmüyor değilim;

 Belki de arkamızda bıraktıklarımızın bedduasıdır hayal kırıklıklarımız; yolunda gitmeyen ilişkilerimiz, cenabetliklerimiz..

 Sonuç olarak;





Görüşmek üzere.

Hissedebiliyor musun?



 Do you feel what i feel? diye sorarken James'in aklından neler geçtiğini merak ediyorum. Şurada göreceğiniz olayda binlerce insana seslenirken o rahatlığa bir dikkat edin. Sahne tecrübesi mi yılların deneyimi mi seyirciyle bütünleşme mi yoksa sülale rahatlığından mı? Gerçi James'in kazandığı parayla 7 sülalesi rahat eder ya neyse konumuz o değil.

 Aslına bakarsanız yine bir konu yok. Sağlam bir kalemim olmasına rağmen blogumun bir türlü tutmama sebebi bu. Önerilen hep tek bir konu üzerine yoğunlaşıp sıkı bir yazı çıkarıp okutmak. Ama ben içimden geldiği gibi yazdığımı bildiğim için takipçi ve okunma sıkıntısı çekmiyorum. Twitter'da fenomen olmak gibi bir isteğim de olmadı pek. Oğlum ben ne biçim adam oldum lan.

 Yarın fizik finalim var. Vizem 0,6 ve ödevlerimin hiçbiri teslim edilmediği için pek rahatım. Çok sert geldi fizik bu sene bana. O yüzden alttan almam gerektiği konusunda kanıya vardım sonunda. Odada günlerdir yalnız takılıyorum aslında ders çalışmak için mükemmel ortam fakat tek yaptığım gitar çalıp nereye sıçacaklar remix izlemek. Arada Rock in Rio 2011 ve Iron Man falan izliyorum işte.

 Aylardır bloga yazmıyorum farkındayım. Başımdan bir sürü olay geçti anlatılmaz yaşanır cinsten hemde. Birkaç iyi dost, bir proje, birkaç vize, bir oyun, bir kız, bir müzik grubu, birkaç film ve birkaç şarkıdan ibaret aslında. Ama bunları bir araya getirdiğimde öylesine bir karmaşa oldu ki içinden çıkamadım bir türlü. En sonunda hep yaptığım gibi salmaya karar verdim. Herşey olması gerektiği gibi oluyordu zaten.

 Bazen sadece şu duyguya kapılıyorum. Ac/Dc anlatmış benim yerime.