Sayfalar

Yaşamak.. Belki dolu dolu belki boş beleş..

Özür dilerim dostlarım; bu konuşmamın birkaç yerinde affedersiniz ama küfür edeceğim. Şimdiden özür dilerim.

Yaşamak zordur, yaşamak sıkıntılı ve acılıdır. Yaşamak bir yoldur..


Hadi ergen saçması tanımlamaları bir kenara bırakalım ve biraz can sıkalım.




Son birkaç yazımda ergen gibi tespitlere falan girdim farkındayım. Özür diliyorum. Yok lan ne dileyeceğim. Hepimiz ergeniz. I lav yu castiiiin <3.

İnsanlar ben mutsuzken çok mutlu gözüküyorlar. Nereden buluyorlar acaba bu kadar gülecek şeyi ben mutsuzken? Benim karamsarlıklarımla mı besleniyor bunların mutlulukları acaba?

Üçnoktabir'e kulak verdim geçenlerde. 'mutlu olmak için mutlu etmek yeter' demişler. Kime göre? Neye göre? Nasıl? Bunları merak ettiğim günlerdeyim işte.
Gerçekten de mutsuzum sanırım dostlarım. Bu Allah'ın unuttuğu dağ başında küçücük elleriyle ellerimden tutmaya çalışan meleğim hariç hiçbir mutluluk kaynağım yok zaten.

Hadi size biraz ondan bahsedeyim. Çok farklı. Gerçekten. Bilirsiniz; farklılıkları severim. Bazen beni çok şaşırtmayı başarıyor. Yüzümü güldürmeyi, içimi ısıtmayı. Bunları nasıl becerdiğini bilmiyorum ama gözlerine baktığımda kendi donuk yansımamı görmüyorum sadece. Bir ışıltı var gözlerinde. Bana baktığında parıldıyor. Orada tüm dünyayı, cenneti ve dışarıdan bakıldığında görünmeyen kanatlarını görüyorum. Kalbime konuyor güzel sözleri sanki küçücük kelebekler gibi, gözlerime her baktığında karnımda o karıncalanma hissi. Bu puslu ve sisli şehirde o da yalnız. Bu bahsettiğim yalnızlık 'insanlara ne kadar yakın olursan ol yine de yalnızsın' yalnızlığı değil. Bazen sevgilin de olsa ne kadar yakın olursan ol omzunda ağlayacak bir dosta ihtiyacın olur. İkimiz de aynı sıkıntıyı çekiyoruz. Ailelerimizi, arkadaşlarımızı, her sabah selam verdiğimiz sokakları bırakıp geldik buraya. Ve bulduk birbirimizi. Bulduktan sonra da sorgulamadım fazla. Gözümü kapatıp açtığımda sevmiştim çoktan. Baktım ki o da beni sevmiş. Ne yazıkki.

Ama hava can sıkar bu şehirde. Her sabah kalkarsın sevgilin mesaj atmışsa yüzün bir gülümser geçer öyle. Pencereden dışarıya baktığında Gotham şehrinin köy versiyonunu görürsün. Günün her saatinde karanlık ve kasvetlidir. Hele geceler.. İçinde mezarlık, soğuk ve karanlık bulunduran o iç karartıcı Tim Burton filmleri gibi. Bir sürgün sanki bu. Hele de benim gibi Kapalıçarşı görmüş birisi için. Dijital dünyada yaratılmış bir rpg oyunu sanki. Beni kontrol eden birisi var. Bu ben değilim dediğim oluyor fazlaca. Eskiden bunu yapmazdım. Ne yapardım bilmiyorum ama yapacağım şey bu olmazdı. Truman Show sendromu yaşıyorum sanırım. Bilmiyorum. Sadece geçiştiriyorum. Kendime bile söylemekten korktuğum gerçekleri halının altına süpürür gibi zihnimin bir köşesine itiyorum.

Canım sıkıldığında 'siktir et' diyorum sadece. Her düşüşün bir yükselişi vardır elbet. Yoksa da siktir et.

Bazen balıklarımı özlüyorum. Kaplumbağam ile dertleşmek istediğim oluyor. Duvara resmini çizdim. Bakıp bakıp gülümsüyorum sadece.

Alışkanlıklarımı bırakmaya çalışıyorum. Mutsuz olmak için kendimi zorlamıyorum mesela. Eskiden çok gülerdim. Sıkılmasam da mutsuz olmak nasıl bir duyguydu merak ederdim. Çok konuşurdum eskiden. Bende bunun faydasını görmeyip bırakanlardanım.

'Her hafta bir düş pazarı kurulur bu sokakta' diyor şanışer arada sırada kulağıma. Metal ve kablo yığını olan ruhsuz bir aletten gelen titreşimler insanları nasıl duygulandırmayı beceriyor anlamıyorum.

Anlamıyorum dostlarım; nasıl oluyor da bu kadar yara alıp yola aynı istekle devam edebiliyoruz.

Bilmiyorum yarınımı, ama demedim ki hiçbir zaman 'dünümü verin bana'. Elbet aldığın nefesi bir gün verirsin. Ve sonra yeniden yenisini alacaksın. Çok fazla mutsuz olsan da herşeyini kaybetmeden ne kadar dibe vurabilirsin ki?

Unuttun mu beni, bizi? diye sormayın artık bana. Hatırlamaya değer olanlar aklımda kalır sadece. Ben uzakta tutmaya çalışsam da.

Bir gün düştüğümde ellerimden tutup kaldıran kişinin ellerini hiç bırakmayacağım diye söz vermiştim ya hani;

 Senin vereceğin sözü sikeyim.

'Life is bigger. It's bigger than you. And you are not me.' diyerek öpüyorum gözlerinizden.




 

 Dinleyeceksen dinle dinlemeyeceksen siktir git felsefe yapma. 



Not: yazı başında küfür edeceğim diye uyarmıştım. Bazı zeki arkadaşlar yazıyı okutmak için Peyami Safa'nın taktiğini kullanıyor demiştir elbet. Hepsine selamlarımı iletiyorum.

Karanlıktan Korktum Bir Kere; Şimdi Gölgemle Uyuyorum

  Karanlıktı.. Yalnızdım..
Gerçekten karanlık. Yoksa hatırlardım.. Hiç birşey hatırlamıyorum.

Birden gözümü açtım. Açmadım aslında zorunda kaldım. Pezevengin biri küçücük popoma bir şaplak indirmişti. İlk tokadı orada yedim sanırım.
 Sonrası da karanlık gibi biraz aslında. Dayatmalar, zorluklar, yeni birşey öğrenme çabaları.. İki ayak üstünde durmak devrimdi benim için. Birşey için daha birine ihtiyaç duymayacaktım artık. Giderek bağımsızlaşıyordum.
 Ama sormadılar bana. Uzun bir yol bu demediler bana. Götüne şaplak atacağız demediler. Sıkıntı çekeceksin, üzüleceksin, güleceksin, sebepsiz yere sırıtacaksın demediler. Aşık olacak, özleyeceksin demediler. Hiç ipucum yoktu geldiğimde. Ne yapacağımı bilmeden savrulup durdum senelerce annemin elimden tutmasıyla sadece.
 Bazı şeyler öğrendim giderek. Kendim için yaşamam gerektiğini. Yaşamak için de kendim olmam gerektiğini. Arkadaşlıklar birer durak gibiydi, yolda rastlıyor ve hepsinden birşeyler öğreniyordum. Sonra gitme zamanı geliyordu. Bu yolda hep birlikte yürüyebilmeyi isterdim. Bazen gerçekten de eğlenceli olabiliyorum.
 Gecenin karanlığına bir sigara izmaritinin kırmızılığı ile savaş açtım bazen. Çektikçe dumanı beni zehirleyen; sonra da uçup giden.. Onlardan halkalar yaptım. Tamamen geride bir eser bırakma çabası. Kimisi de resim yapar.
  Hangi sabah uyanıp da bugün dünden farklı dedim hatırlamıyorum. Telefonuma baktığımda bana saat denilen zaman ölçme birimini gösterirdi. Yeni aydınlıklar görme umudu ile dün gece denize atmıştım aydınlığımı. Sonrasını toparlamak zor olacaktı biliyordum. Ama iyi şeyler asla ölmez ve umut iyi birşeydir. Yeni ışıklar için düştüm yollara. Kulağımda bir çağlayanın çağıldaması; burnumda o baharın tanıdık toprak ve taze kesilmiş çimen kokusu..
 Adamlar gördüm.. 'dibe battık' deyip de kadından kadına atlayan; motorla gezerek fotoğraflar çekip yemek yapan. Sonra aynı dünyada başka adamlar da gördüm. Bir lokma ekmeğini tanımadığı birisi ile paylaşıp beraber gülebilen.
 Doğaya tecavüz edercesine kendi götlerinin rahatı için çalışan gözünü kin bürümüş, burnunun ucunu değil de nerede yok edilecek doğallık var onu gören hırslı insanlar gördüm. Ses çıkarmıyordu kimse. Bende birşey diyemedim. Devam ettim yoluma.
 Barlarda bacak arasına girmek için türetilmiş sevgi cümleleri kadar kıymet görmüyormuş; bir insanın ruhuna ilişmeye can atan ahmak aşığın çığlıkları. Güzelliğim sana fazla diyebilen insanlar gördüm. Sanki güzelliği kendi emeğiymiş gibi konuşuyordu. Ve beğenmiyordu başkalarını; sanki onların suçlarıymışçasına. Ve diğer insanları gördüm; bu burnu büyük insancıkların tek gülüşüne tüm ruhunu ortaya dökebilen..
  Eksiksiz birşey gördüm diyemem bu hayata dair. Her gece ışığımı kapatmadan yattım. Karanlıktan değil, gölgemi bir sabah uyandığımda beni terketmiş bulacağımdan korktum.
 Boşluk doldursa da bazen içimi;
 Yaşamaya gerçekten heveslendiğim anlar oluyor.
 En başta karanlıktı demiştim ya hani;
 Bu sefer gölgem de olsa birileri yanımda.
 Ve karanlığı seviyorum artık.
 Daha mutluymuşum meğer orada..

Neden küfür ediyoruz?

Bu konu üzerinde bolca düşünme fırsatım oldu. Öncelikle küfür nedir?
Halk arasında ahlaksızlık, elit kesimde kötü ve ayıp söz olarak geçen kelime veya kelime gruplarına küfür denir. Küfür etme eylemine ise sövme adı verilir. Ama tek kelime söyleyip bırakmak değildir sövmek.
Asıl meselemize gelelim. Neden söveriz?
-Sinirimiz bozulur. Birşeye kızarız. Suçlu bulamayıp ortalığa söveriz.
-Kendimize kızar, kendimize söveriz.
-Maçta takımın dandik oyuncusu oyuna girer teknik direktöre söveriz.
-Takımın forveti gol kaçırır söveriz.
-Takım gol yer kaleciye söveriz.
-Hakem aleyhimize düdük çalar söveriz.
-Maçta çok söveriz.
-Son dalımızı en yakın arkadaşımız da istese söveriz.
-Moralimiz sıfıra iner. Sövecek yer ararız.
-...
..
Böyle uzar gider işte. Küfür kimine göre ahlak ölçütü kimine göre de noktalama işareti gibidir.
Rahatlatır. Garantisini de veriyorum.Küfür can sıkıntısına tepki olarak doğmuştur. Canınızı sıkan birşey varsa gidin sikin!.