Sayfalar

Günlükten Kopan Sayfalar - lll

 5 dakikalık bir şarkının 3 dakikası boyunca ''özledim de özledim'' demekten ya da ''ayy ayy'' diye ağlamaktan başka bir halt yapmayan adamlara sanatçı diyorlar yurdumda.

 Sonbaharı seviyorum. En bohem olduğum mevsim. Tam bir buhran; tam bir iç karmaşa. Ve ben bazen bazı insanlara hüznümden tattırabiliyorum bu zamanlarda. Kabuğumdan çıkmayı beceremediğim, daha da fazla saklandığım, arkasına saklandığım duvarları her sene daha da sağlamlaştırdığım mevsim.

 Bende sıkıldım yalanlardan; kalabalıkta sesimizi duyurmaya çalışmalarımızdan; kendimizi olmadığımız birileri gibi anlatmamızdan; önyargılarımızdan; iskambil fallarından; rüzgar güllerinden, mavi kuşlardan.

 Ve sen.. Müzik dinlerken hani bazen sözleri ya da melodisi dokunup acıtmaya başlayınca gözlerim dolmasın diye yukarı bakmaya çalıştığım her anda gölgesi tavanda dans eden melek... Yalnızlığımın kahramanı, hayali sırdaşım. Günlüğümün fikir ortağı, dert küpü, teması. Şarkılarımın sahibi, göz yaşlarımın tek sığınağı..

 Arka bahçemizde bir ağaç var. Ne ağacı olduğunu bilmiyorum tam olarak. Dikildiği zamanlar çok küçüktüm. şimdi bizim balkona giriyor işte dalları. Sigaralarımı içerisine doğru fırlatıyorum etraftakiler göremeden. Çok yakınız. Bayağı. Rüzgar estiğinde eğilip yüzümü okşadığı bile oluyor.

 Benim nefes almayan birşeyi bile sevmeye iznim yok. Fazla görüyorlar insanlar bana mutlu olmayı, üzmek için kol geziyorlar bedenleri bedenimin; egolarıysa ruhumun etrafında; sinirimi hoplatıyorlar.

 Çamlıkta kimin kiminle seviştiğini merak etmiyorum artık. Benim için önemli olan benim kiminle sevişemediğim. Yanımda kimin olmadığı, olmasını istediğim fakat başaramadıklarım.

 En sevdiğim şarkının 29 saniyelik solo kısmından iğreniyorum. Geri kalanıysa hala ruhumu dinlendiriyor, alıp götürüyor.

 Eski sevgililerimden birine 'orospu' dediğimde beni yanlış anlamıştı. Hala üzülürüm kendimi ifade edemediğime. Açıklamanın lüzumu yok; yanlış anlamaya devam etsin çünkü sanırım hala orospu.

 Dünyadan vazgeçmeyi düşünmedim hiç. İntiharı her düşündüğümde ''Günah olmasa kesin öldürürdüm kendimi'' demedim asla. Hep hayata daha da bir bağlandım, aldığım nefesin farkına vardım, kendime geldim. İntiharı düşündükçe insanların ne kadar anlamsız ve bu dünyanın sensizken ne kadar değersiz olduğunu fark ediyorsun. Bu dünya üzerinde sen var olduğun için değerli zaten. Hani üzerinde 7 milyar insan taşıdığı için değil çünkü hiçbir insanın sen öldükten sonra değeri kalmayacak.

 Beni hayata bağlayan neydi bilmiyorum. Aşk değil, sevgi falan da değil. İyi şeyler değil kesinlikle. Belki umut. Bir gün yeniden mutlu olacağıma dair olanlardan. Belki de kin. Bir gün hatalarından arınmaları için karşıma çıkacak olanlardan. Bilmiyorum ama birşey beni kesinlikle hayata bağlıyor. Ve bu şey asla ve asla hiçbir kadınla ilgili olmadı bu zamana kadar.

 Göz çukurlarım ağrıyor bazen. Çenem, şakaklarım. Yüzüstü yatıp kendimi sıkmaktan. Sinirlerime hakim olmayı öğreneli seneler oldu. Pardon; sinirlerimi içime atmayı demeliydim. Kontrol asla sizin sonradan öğrenebileceğiniz birşey olmayacak.

 Bukowski'nin içki yavşaklığından hoşlanmıyorum. Ergen kız tavlamaya çalışan, facebook'a twitter'a içtiklerinin şişelerinin fotoğraflarını yükleyenlerden farkı yok. Bu kadar fazla bağrılmaz ki ayyaşım diye. Biz de içiyoruz ama ağzımızla içiyoruz arkadaşım. Bir de kendini yararsız hissetmek istiyorsan içki içme; sigortalı bir işe gir Türkiye'de bakalım ne oluyor diyorum sayın Henry Chinaski'ye.

 Hayatın sadece sigara, kahve ve müzik üçlüsünden ibaret olmadığını söylesin biri tumblr ergenlerine lütfen. İkna ederseniz bana da uğrayın çünkü bende inanıyorum.

 Bütün dünyadan bana düşen şu göt kadar oda ve ben ona bile hükmedemiyorum. Çingene eşeğini bağlamaz o derece dağınık yani.

 Saçlarımı rüzgarın karıştıracağı, savuracağı, elimden tutan olmadığı için deri ceketimin cebine sokup hızlı hızlı sokaklarda yürüyeceğim bir mevsimi özledim. Şemsiye kullanmaktan nefret ettiğim için her gününde ıslanacağım bir mevsimde aşık olmak istiyorum.

 Birileriyle beraber ıslanmak istiyorum artık. Tek başıma yeter bu kadar sevgi, umut ve hayal. Paylaşmak istiyorum artık başkasıyla. Tanımadıklarımla, ama samimiyetine inandıklarımla.

 Bir parça yeter mi koparıp versem yüreğimden? Senden önce zaten fazlasıyla parçaladılar da...

 Ve siktirip gitmek istiyorum artık önyargılarınızdan uzağa. Bir parça gülümsemeye bile maddi değer biçilen yerlerden uzaklaşmak istiyorum. Özgürlükten değil; mutluluktan bahsediyorum ben burada.

 Rüzgarın akışına kapılmak değil mesele. Gideceğin yere kadar akışına bırakmak. Kapılırsan sürüklenirsin. Gideceğin yere kadar kendini rüzgara bırak; gidince tamamlarsın yolculuğunu sadece bir teşekkür ile.

 Saçmalıklarıma katlanabilecek insanı bulduğumda nikahıma alabilirim. Belki çocuk bile yaparız. Ondan ve benden oluşan bir canlı. İlginç oluyorlar. Ufacık falan. Altına işiyor, oyun istiyor, gece uyumuyor. Ama seviliyor. Gerçekten ilginç.

 Sevişmek denen olayın çırılçıplakken bile bazen gözlere bakmaktan ve öylece gözgöze durmaktan öte gitmemek olduğunu öğrendim. Mühim olan ruhunu doyurmaktı, yoksa bedenini ekstra bi 100 dolar bahşişe doyurabilecek hatunlar var piyasada.

 Hani ''Bazı şeyler vardır; mezara kadar saklanır.'' lafına kızardım da mezara mı götüreceksiniz derdim ya.. Haklıymışsınız. Hiçbir insan hiçbirşeyi anlatmaya değmez aslında. Çünkü başka birisini umursamak büyük bir yük ve günümüzde insanların bunu kaldırabileceklerini düşünmüyorum. Saklayın ne varsa; mezarda artık taşa toprağa anlatırsınız ne diyeyim.

 Kırılıyorum her seferinde. Umursamamak, piç adam olmak, kendimi ortamlara atmak gibi düşünceler aklımın ucundan bile geçmiyor. Bir cinsin yaptığını tüm hemcinslerine addetmek bence yanlış. Ama bazıları özel oluyor ya hani; kızdıklarında sıcaklıkları daha çok yakıyor; tanımadan önce umursamadığımız için çuvaldızları küçük gelip sonradan umursamaya başladığımızda iğneleri daha da bir batıyor.

 Ve son söz sana su perisi; baştan itibaren yanlış anlayabileceğim şeyleri sakın bana kendince doğru şekilde açıklamaya çalışma. Bırak, unut, kapat konuyu gitsin. Daha konuşacak çok konu, sarılacak çok meselemiz var.

 Kadınların babalarına ihtiyaçları var. Sadece babalarına. Onlar için baba=güven demek. Benim görevim; kendimi can yeleği gibi hissettirmek oldu sadece. Denize düştüklerinde ilk imdat çağrılarına ben gidecektim fakat denize düşenlerin yaptığı gibi malesef hepsi yılana sarılacaktı.




Şarkılarla aram iyi değil bu aralar. Sadece bunu dinliyorum geceleri. Yetiyor.
 



 Neşemi çalmışlar, ihtiyacı olan birisine gitse bari, yolunu bulsa, mutlu yaşasa.. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder