Umut sadece dört harfli bir kelime; bazı hayatlarda hiç geçmeyen. Sadece kaybetmiş, dibe vurmuş, yaşanmamış ve yaşanamamış olanlar için sadece arkasında pişmanlıkları bırakıp giden; buralarda pek bulunmayan...
Bir süre sonra kırılacak bir kalbinin bile bulunmadığını fark ediyorsun. Dışarıdaki dünyanın verdiği savaşın sadece tanığı olup; içindeki savaşa ev sahipliği ve başkomutanlık etmek zorunda kalmak hiç umudunun olmamasından daha fazla acı verebiliyor. Ne kadar az umarsan o kadar az hayal kırıklığına uğruyorsun sonuçta.
Geçmişini, hayal kırıklıklarını içine duvar örüp gerisine kapatırsan; güneş girmeyen eve doktor da giremez duruma gelir bu sefer. Kalbinde biriktirdiğin hayal kırıklıklarının bir gün gelip de sana taşıyamayacağın kadar büyük bir yük haline geldiğini düşünsene.
Bu durumdayken sana sadece kendin yardımcı olabilirsin. Dışarıdan yardım aldığında işler daha da kötüye gidecektir. Kelebek misali. Kozasının içindeki bir kelebeğe dışarıdan yardım etmeye çalıştığınızda öldürürsünüz. Kelebeğin kendi başına o kozadan çıkabilmesi gerekir. Bu işi yaparken kanatları kozaya sürttükçe gelişecek ve güçlenecektir.
Lise edebiyat hocası saçmalıklarını bir kenara bırakalım.
Kimse kimin ne için yaşadığını, neyi düşündüğünü, neyi düşlediğini asla bilemez. Birçok kere önümüzde duran fırsatları sırf zevk olsun diye gözardı edip daha iyileri umudu ile peşinden koşmadık mı? Belki de senin yoluna çıkınca sadece yanından geçip gittiğin şey başka birisinin hayallerini süslüyordu? Ya da başka birileri senin yıllardır hayalini kurduğun şeyin doğuştan beri içinde yaşıyor ve fakat bundan hoşnut durumda değil? Eline geçen fırsatlardan dolayı kimseyi yargılamamız da söz konusu olamayacağı gibi; sadece kendi hayallerimizin peşinden koşabilmeyi öğrenmeliyiz. En azından uyumamıza yardımcı olanların arkasından yürüyebilecek gücü kendimizde bulabilmeliyiz.
Kendini dışarıya kapatmak; sadece bir illüzyondan ibaret olan yaşamın sahnelerinden birisinde kaybolmak demektir. Bilirsiniz; illüzyonda ilk sahne ''Vaat'' tir. Doğumunuzdan sonra size gülücükler atan insanlar etrafınızdan eksik olmazlar. Sizi hayata karşı hep bu gülücüklere boğulacağım inancı ile hazırlarlar. Hayalleriniz güzeldir; temiz bir popo, sütlü bir mama ve birkaç tane sallayınca ses çıkaran oyuncak. Burada gösterilen hiçbirşey aslında gerçek olmayacaktır. Olan da zaten ileride vazgeçilerek sadece fotoğraflarda kalacaktır.
İkinci sahneye ''Dönüştürme'' denir. Siz büyüdükçe bu perdenin ne zamana rast geleceğini anlamaya başlarsınız. Hani insan 19-24 yaş arası bir değişim geçiriyor da; o arada bir bok olmazsa sik kafanın teki olarak kalıyor ya, işte burası tam olarak o kısım. Sizin gibi olağanüstü bir nesneyi alır ve tam bir sik kafaya dönüştürmeye çalışır. Hilenin sırrını arar arar bulamazsınız. Birkaç yoldan birisini seçersiniz ki bu büyük ihtimalle ''düşünme'' olacaktır. Aslında dikkatli baksanız cevap tam olarak da orada duruyordur.
Üçüncü ve en güzel sahne en sonda gelir. ''Prestij'' denilen bu bölümde herşeyi geri kazanmanız gerekecektir. Ergenlikten kaybettiğiniz tüm herşeyi bu bölümde geri getirirsiniz. Ama ''Vaat'' ten sonra olabildiğince çok yorulmuş, tecrübe kazanmış ve yıpranmış olursunuz. Ama gerçekler bir bir gözlerinizin önüne serildiğinde ''Değdi be onca şeye'' diyebilecek misiniz?
Etrafımda tek çiçek koklamamış, tek bir yıldıza bakmamış, kimseyi sevmemiş, bir göğüs üzerinde uyumamış, kavga etmemiş, düşmenin adrenalinini yaşamamış, kısacası hayatla bağını koparmış insanlar görüyorum. Tek bildikleri birtakım sayılar ve harflerle uğraşmak.
Böyle olmamalı. Ya da olmalı mı? Bilemezsin. Yaptığın sadece boşlukta sürüklenmektir. Bir ışık gelip de seni bulana dek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder