Sayfalar

Kısa bir hikaye daha - Zihin

 Soğuk bir kış günüydü. Her zamankinden farklıydı ama bu gece. Havayı kokladı sakince. Gece kan kokuyordu sanki. Günlerdir açtı, susuzdu. Vücudu bitap düşmüş haldeydi. Tekrar kokladı havayı derin derin.
...

 Bu başlangıçta yüzlerce yazı yazdım. Ama hiç devamını ya da devamını getirebildiklerimin de sonunu getiremedim bu zamana kadar. Sorun şuydu; bir türlü kafamın içindeki dünyayı bu dünyayla buluşturacak olan o kapıyı tam olarak açamıyorum. Hayallerimi yazamıyorum, çizemiyorum, birisine doğru düzgün anlatamıyorum. Yaşamak istediklerimden vazgeçtim zaten; olmayacaklarından, gerçekleşme ihtimallerinin çok uzak olduğundan o kadar eminim ki artık. Anın tadını çıkarma zırvalığına yeniden kaptırmaya başladım kendimi. Zaman ne getirirse ben onu yaşıyorum. Hayatımın değiştiğini her sandığımda rüyalarım pek uzun sürmemekte zaten. İnancımı kaybettiğimden değil; yaptığı kuponun son banko maçından yatması gibi bir olay bu aslında. Kaç aydır herkesten gizli gizli yazıp çiziyorum kafamın içerisinde. Sadece bunu kağıtlara dökecek kadar uygun göremedim hiç kendimi. Ya zamanım olmadı ya da ben o zamanı yaratmak istemedim. Rüzgarın savurduğu; hangisinden düştüğünü de unuttuğu o kurumuş ağaçlara hasretle bakan sararmaya yüz tutmuş yapraklar gibiyim. Umarsızca, yaşadığımın farkında olarak ama umursamayarak nefes alıp veriyorum. Yarın öleceğim söylense sağlam bir küfür ettikten sonra 'peki' diyebilecek durumdayım senelerdir. Ecel geldiyse yapabileceğimiz bir şey olmamasından da kaynaklanıyor olabilir bu bak. Konudan uzaklaştım yine.

 Neden mi oturup doğru düzgün planlı sürekli uzun soluklu bir şeyler yazamıyorum biliyor musunuz? Kafamın içi artık Uzakdoğu'daki atık elektrikli eşyaların barındırıldığı çöplüğe dönmüş boş araziler gibi. Kendimi kafamın boş olduğuna inandırdım fakat uykularım deliksiz rüyalarım umarsız geçmiyor hiçbir gece. Kafamı yastığa koyduğumda binlerce olay birden akmaya başlıyor zihnimde. Yaşadığım dünya kimin umrunda! Hepimiz kendi pisliklerimize batmış ama orada mutluymuş gibi görünmeye zorunlu olan domuzlar gibiyiz. Hiçbirimiz memnun değiliz asla durumumuzdan. ''Ego'muz bunu gerektirir' dediğinizi duyar gibiyim. Egoya sokayım kibire bir şey olmasın. Şarkı arası.




 Müzik biraz alıp götürmeye yetiyor bazen içinde bulunduğum çamur dünyasından. Ardı ardına akıp giden şarkıların melodilerinden oluşturduğum nehirde kendimi suyun akıntısına bırakıyorum. Eninde sonunda adını daha koyamadığım bir denize açılacak ama şimdilik hala sürüklenmekteyim. Karşıma çıkacak çağlayanlardan habersiz. Belki de kendimi o kadar vermiş-tirim ki; o çağlayanları göremeyeceğim, kaçabileceğimi fark etmeden düşüp taşlara çarpmak sureti ile parçalanıp gideceğim. Çok kapalı anlattım sanırım. Bazı arkadaşlar için açıklayayım. Depresyondan bahsediyorum dostlarım; kendini bir şeye çok kaptırır ve bir süre sonra ondan sıkılırsan ayrı kalmak istersin. Ayrı kaldığında da elinde başka alternatifin yoksa boşluğa düşersin. Bu bazen bir çağlayandan aşağı düşmekten daha fazla acı vericidir. Fiziksel acıdan bahsetmiyorum. Sonuçta hepimiz Fight Club izleyip fiziksel acılardan arınmamız gerektiğini öğrenmiş insanlarız. Değilseniz bir deneyin; farkı hissedeceksiniz.

 İçerisinde neler döndüğünü bilmediğim yaklaşık bir buçuk kilo ağırlığında yüzde bilmem kaçı sudan oluşan damarlı, cevize benzeyen bir şey taşıyorum kafamın içinde. Bu yakışıklılığın ardında neler yatıyor siz bir bilseniz kızlar! Pek de uzak değil aslında. Arada ince bir deri ve kafatası denen o zırhtan oluşan korumanın arkasında saklanıyor. Çünkü fiziksel acıya aşırı duyarlı. O derece duyarlı ki; fiziksel olmayan hayali darbeler alıp bana küsebiliyor. Yemek yemem, uyumam, uyanmam, zevk almam.. hepsi onun kontrolü altında. Ona en ufak bir zarar geldiğinde fiziksel acımı hissetmiyorum, ruhsal olanı duymazdan geliyorum fakat bir süre sonra kendisini 'ben buradayım hey seni gerizekalı' diyerek hissettirmeye çalışıyor. Dayanılmaz baş ve mide ağrılarımın bazen sebepleri yediğim yemeğin bozuk olması ya da boks antrenmanında çokça darbe almış olmam olmuyor. Ruhumun doymadığını hissettiğimde zihnimin bedenime artık ağır geldiğini hissediyorum. Dışarıda taktığımız maskelerin artık hepiniz farkındasınız dostlarım. Her şaka sürtüktür; çünkü hepsi birer gerçeğin altına yatar.    
 Her gülücük de böyledir. (Yüzünüze elleri ile gülücükler yerleştirmeye çalışan jokerler olmuyor hayatımızda genelde. Oldukları zaman da onları kaybetme korkusundan içimizden geldiği gibi davranamıyoruz. Gülümse dendiği zamanlarda bazen içimizden gelmese dahi gülümsüyormuş gibi görünürüz.)
 Şimdi bu zamana kadar ne yazdığımı okumadığım ve bu arada bir sigara yakıp kafamı boşalttığım için neler yazdığımı pek hatırlamıyorum. Neyse kendinizi ritme bırakın siz. Sıkılacak olan çoktan çekip gitmiştir zaten gelin biraz baş başa kalalım. Dur bir şarkı arası.

             


 Hayatı filmlerden ya da şarkılardan, kitaplardan öğrenmiş bir adamın en sonunda hepsini tecrübe edip sizlerle paylaşmasına tanık oluyor tarih aslında şu anda. Ben bunların hepsini yaşadım dostlarım. Blog'un sloganında 'bu başlık altında saçmalıyorum' yazdığına bakmayın. Çünkü ciddi bir şey anlatmıyorum ben burada. Hayatın kendisi mizah aslında. Ben sadece hayatı gerektiğinden biraz fazla ciddiye alıyorum o kadar. Çünkü bazı bünyeler kaldırmaz. Hayatı salladıklarını düşünseler de yatağa yattıklarında akıllarına üşüşenlerden kaçmak için yemek yemek ya da tuvalete gidip su sesi dinlemeyi denerler. Sonra üstlerine çöken ağırlık onları hayatın yükünün varlığından habersiz kılar. Bütün yaşadıklarını sorgulamayıp uykusunu deliksiz uyuyanlardır kaybetmeyenler. Çünkü amaçları yoktur, geçmişleri yoktur, hayalleri de anlıktır. Olması gerektiği gibi planlayamazlar. Her ayrıntısını düşünecek inceliğe sahip değillerdir. Çünkü bu yeteneklerini çocukken kaybedenlerdir onlar. Çizgi filmlerde hep Tom ve Jerry'de Jerry'nin hep kazanmasını istemişlerdir. Elmer'ın Bugs Bunny'i nasıl alt edemediğine gülerler. Road Runner'ın peşindeki Coyote'nin aklındakini düşünmemişlerdir; en azından merak etmezler. Ebeveynleri onları televizyonla uyuşturmaya başladığı zamandan beri artık hayaller değildir onların tek dayanakları. Sadece o an yaşanana bakıp mutlu olmaya çalışırlar. Jerry Tom'un elinden kaçıp günü kurtarmıştır sonuçta. Onlar da sütlerini içip derin uykulara dalarlar.
Büyüdüklerinde bunlar .. diye lafa devam etmeyeceğim. Konudan uzaklaşıyoruz bak yine. Halbuki şarkı arasını da yeni yapmıştık neden böyle oldu anlamadım.


 Bir insan sabır, sevgi, kin ve nefret'ten oluşur bazı tasavvufî görüşlere göre. Hayır tamam bu cümleyi tamamı ile salladım. Bence öyle fakat Tasavvuf akımı oluşturmama gerek yok sanırım derdimi anlatabilmek için.

 Derdimi yazarak anlattığımı düşünürüm. Ben kendi triplerimi kendi içimde yaşamaya devam ederken bazıları şu anda sevişiyorlar evet. Yazı iyice bozdu biliyorum birazdan toparlayıp bitireceğim söz. Bir şarkı arası daha mı versek? Hadi keyifli dinlemeler.




 Kendini bazen zamana, bazen müziğin ritmine bazen ise rüzgarın götürdüğü yöne doğru serbest bırak. İçinizdekiler kendiliğinden oluşmamıştır hiçbir zaman. Hepsi yaşadıklarımızın birer yansımasıdır. Bazılarını aklınıza getirmek istemezsiniz fakat dediğim gibi o güzel ya da yakışıklı suratın ardında yatan damar ve su yığını şeyin içerisinde birikir. Rüyalarınızı hatırlamadığınıza şükretmelisiniz bazen. Bilinçaltımızın bize süprizler yaptığı geceler içinizde bir sıkıntı ile uyanırsınız. Ruhunuz çekiliyormuş gibi hissetmenizin sebebi budur. Pişmanlık en büyük günahtır. Bunu da ben uydurdum tamam. Pişmanlıktır insanın içini en fazla kemiren, kendi kendisini yiyip bitirmesine yol açan. Haklı olduğunuzu düşündüğünüz halde bazen duygularınıza laf anlatamadığınız olmuştur sizin de. Sabır bunun için önemlidir. Pişman olacağımız şeyleri yapmamamız için. Ama benden ufak bir tavsiye. Eğer gerçekten sinirliyseniz ve sonradan yapmadığınız için içinizde kalacak bir şeyi yapmamak için sabrediyorsanız; kesinlikle etmeyin. Sonradan o hareketi yapmadığınız için pişman olacaksınız. Hey! dur bakalım. Önemli olan günü kurtarmak değil miydi? O an kendinizi ne iyi hissettirecekse onu yapın.

Başlarda iyiydi de sona doğru sıçtık iyice. Nirvana'dan Ac/Dc'ye geçmemin sonucu işte ne yaparsınız. Bazen kendimi ritime kötü kaptırıyorum. Haydi kafa sallamaya!


  



Sağlıcakla kalın. Öpüyorum sabrınızdan, sevginizden, nefretinizden, kininizden.. Siz onların hepsini dengelerseniz tam bir insan olursunuz. Sadece nefretten oluşursanız şeytan olursunuz. Sadece sevgiden oluşursanız da melek olacağınızı zannedip şapşalın teki olup çıkıverirsiniz. Amelie'ye 'seveni sikerler sikeni severler' demek gibi birşeydi bu. Küfür etmeden bir yazıyı da tamamlasam süper olacak. Bak bu şey gibi oldu. Veda edersin hani misafirlere ama konuşma kapıda yine uzar da uzar ya.
Neyse. Öperce.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder