Sayfalar

Miskin.


 Aslında yazının başlığı 'fool'. Ama İngilizce başlık koyup Türkçe yazacak durumda değilim şu anda. 'Aptal' olarak çevrilen 'fool' kelimesini başlıkta öyle çevirmeyi uygun gördüm. Çünkü anlatacaklarım bir 'fool' un hikayesi. İsterseniz aptal dersiniz artık; isterseniz miskin..

 Yazının şarkısı da bu. Sonunda paylaşırdım genelde ama bu sefer sondaki şarkı olayın özeti olacak gibi.



 Hikayeler anlata anlata bitmiyor bende bir türlü değil mi? Bir gün dönüp baktım da hayatımdaki her insana bir sürü şeyler anlatıp durmuşum. Hiç susmadığım gibi sadece konuşmuş, dinlemenin asıl erdemini unutmuşum.

 Ya başımdan geçenleri oturup yazsam roman olur derler ya hani; işte o işi ben yapsam ortaya çıkan şey fıkra kitabına romantik polisiye banılmış mizah dergisine benzer yemin ediyorum.

 Falımda 2. dönemin başında uzun bir yolculuğa çıkacağım, kalbimin sesini dinleyip onun peşine gideceğim çıkmıştı. Ya da ne bileyim bakan kişi öyle bir maceraya sokmak istemişti ki beni bana bunları söylemişti. Ben de etkilenip uzun zamandır hasretini çektiğim 'bana değer veren' insanın yanına koştum ilk fırsatta. Onun şehri ile benim şehrim arasında upuzun mesafeler vardı; kafamızı hep kurcalayan soru da aynıydı zaten. Özlediğimizde sarılamamak..

 Ne yalan söyleyeyim; kişileri özleyen bir insan değilimdir. Aynı davranışı bana gösterebilecek bir oyuncak ayıyla bile kendimi avutabilirim anlayacağınız. Elimi tutup gözlerime gülebilecek bir oyuncak ayı edindiğim gün zaten insansız hava sahalarına doğru yolculuğa çıkmayı düşünüyorum.

 Zaman geçtikçe bazı şeyleri ona yüklemeye başladığımı fark ettim. Uzun bir özlem, yalnızlık ve yalnızlığın getirdiği huysuzlukla siniri ona boşaltmaya çalıştım.

 Zamanındaki arabesk sevmelerim, aşkımdan ölmelerim bu sefer işe yarayamayacak gibiydi. Bu seferki fazla kırılmış, üzerine bir de tribe girmişti. Aa ama dur ya. Ben alışkınım buna. Ver hadi elini bak yıldızları seyredelim. Sana bir hikaye anlatayım mı? Sonbaharda ağaçlar kururmuş.

 Yalnızlığında boğulduğunu öylesine göz ardı etmişti ki; her kitaptan, filmden, şarkıdan kendisine ibret alınacak birşeyler bulmuştu. Bana benziyordu; fakat o rüzgarı öpmeyi bilmiyordu.

 Kendimi fazla kaptırmadan işime bakmalıydım bir yandan da. Ama 23 yaşına gelmiş hala oturmuş jelibon yiyen bir adamken bunu nasıl becerebilirdim ki? Ne istediğini bilen, hayatının planlı, programlı ve dengeli yaşayan birisine karşı ne kadar şansım olabilirdi acaba? Jelibon konusuna girmiyorum daha fazla. Çokokrem yemek için şehir değiştirdiğimi bilen bilir.

 Neyse ne moruk. En azından ''denemedim'' dememeliydim. Hiçbir zaman 'keşke' dememek için yaşadık ya şu kodumun hayatını, bir kere evet olur dendiğinde artık o defter kapanıyor benim için. Çünkü gerçekten istediğim birşey olduğunda sadece gizliden gizliye Allah'tan onu bana vermesini diliyorum. Gidip istediğim ve elde ettiğim herşey sanırım onu yapabildiğimi kendime kanıtlayıp özgüvenimi arttırmaktan başka hiçbir işe yaramıyor.

 Ve sanırım Allah'ın bana bir kere lütfettiğini kaybedince artık dilediklerimi  gönderme işini yarıda kesmekte. Belli bir noktasına kadar getiriyor, kalanını ben almak zorunda kalıyorum.

 Çok sevmiştim moruk. Anlatabiliyor muyum? Vazgeçtim kendimden. Herşeyimden vazgeçtim. Sadece o vardı benim için. Temiz ve saftı. Sadece o insandı benim gözümde. Yapmak istediğim herşeyin içinde sadece o vardı.

 Evet evet sen..  Müzik dinlerken hani bazen sözleri ya da melodisi dokunup acıtmaya başlayınca gözlerim dolmasın diye yukarı bakmaya çalıştığım her anda gölgesi tavanda dans eden melek...

 Çok erken oldu be gidişin.. Senden sonra herkese inandım ben be meleğim. Herkesi senin gibi zannettim, saf ve temiz duygular beslediğim seni kaybettikten sonra dediğini zor da olsa yerine getirdim. 'İnsanları üzme, onların sana değil senin onlara ihtiyacın var' demiştin ya.. Ben hayatıma her giren kıza kendisini prenses gibi hissettirmeyi başardığımı düşünüyorum. Belki öncekilerden hiçbirisi bunları okumuyor bile; belki bu yazı yayınlandıktan aylar sonra fark edecek herhangi birisi.. Senin gibi her gece rüyama da gelmediler zaten. Beni yukarıdan bir yerlerden izlediğini biliyorum. Merak etme; şarkımızı kimselere söylemedim; o güvende.

 İşte senden sonra kapıldım birkaç rüzgara. En son seferkinden bayağı hoşlanmıştım. Yemyeşil gözler, yemyeşil gözler. Valla sayacak başka özelliği yoktu. Ne bileyim; sevdiğinde insan kusur da aramıyor güzel yön de.

 Uzun bir yolculuğa çıkma kararını 4 dakika içerisinde alıp atlayıp gittiğimi hatırlıyorum. Bir süredir zaten beraberdik; sadece falda çıkanı yerine getirmem gerekiyordu.

 Hikayesi uzun, ömrü kısa.

 Hani demişti ya bana 'filmin sonu kötü bitti. zaten yani iyi sonla bitse film olmazdı masal olurdu. umarım bizimkisi film değil masal olur' diye. Bizimkisi sanırım ufak bir okuma parçası olarak kaldı. Ne yaşanılanı vardı, ne yaşanacağı. Geleceği de geçmişi de boka batık 2 insan.. Önyargılar, maskeler, duvarlar.. İki taraf için de birbirini çözmek uzun sürecekti. Aslında kolay insanlardık, dışarıdan öyle görünmeye çalışıyorduk. Kim bilirdi ki aslında onun zor, benim ise donuk olduğumu.

 Anlatması ömür sürse de yazması 2 saniye. Sözün özü; sevdim ama bunlar lezzetli çipetpet değildi. Anlamadın değil mi? İşte anlatması ömür sürer dedik ya. Ne sevdiğimden birşey anladım, ne sevildiğimden. Koskoca ay sadece benim seni sinirden ikiye bölme isteklerimle dolu geçti.

 Her ilişki sonunda söylenilen gibi 'bittiğine üzülme, yaşandığına sevin'. Kolpa ya bu. Valla kolpa. Ben hiçbir sikim anlamıyorum böyle olunca valla. Ama şöyle de birşey var. Şuanda geçmişimden hiç kimse için kılımı bile kıpırdatmayacağım bir gerçek. Hani diyorsunuz ya ''senin gibi bir adamı nasıl üzmüşler, nasıl kırmışlar valla çok acayip vs vs'' diye. Heh o yüzden işte. Çünkü gerçekten kırılana kadar işin peşini bırakmıyorum, üstelik yalnız kalmak, zaman geçirmek ve ara vermek kavramım da olmadığı için kendimi gelip zorla kırdırtıp ondan sonra vazgeçebiliyorum. Ve vazgeçtiğimde inan ki artık hiçbirşeyin umrumda olmuyor ne yazıkki.


Egoistim evet. Kendime hayranım, kendimden vazgeçemiyorum. Sadece kendime değer veriyorum. Ama şunu biliyorum. Hiçbir zaman bir orospu tarafından terk edilip sonra piçe dönüşen adamlardan olmadım. İsteyerek ve bilerek kalp kırmadım, hak etmediği halde kimseyi üzmedim. Hak edenin de hakkından geldim. Belki de söylenecek birkaç sözüm daha kalmış olabilir; özellikle intikamını almam gereken bir demet papatya var fakat şimdilik gözardı ediyorum. Çünkü ben inanıyorum. Karşıma sevebileceğim birisi çıktığında ben geçmişi unutabiliyorum. En azından 'şunu yapmayalım yaaa hatırası var' demiyorum. Bu yazıya miskin diyerek başlarken aslında kendimden birşeyler yazmayı düşünüyordum; olay nasıl buraya geldi anlamadım. Kendimi anlatacak daha değerli zamanlar ve insanlar bulabilirim zaten.

 Ben kendi hayatımı yaşıyorum. Ve seninki benim hiç umrumda değil. Mutlu olacaksan eğer bensizken; olma. Üzüleceksen; üzülme. Bensizken sen hiç olma bence. Yani en azından benim için yoksun. Hiç olmadın, daha da olamayacaksın ne yazıkki.

 'Hoşçakal' iyi bir dilektir ve sadece hoş kalmasını dilediklerimize söylenir. Hak etmediği halde bunu dileyenlere değil.

 İşte şimdi anlam kazandı şarkımız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder