Hala bitmeyen bir umudum var. Hangi film çarptı ya da hangi melodi bağladı beni hayata bu kadar; bilmiyorum. Daha ne kadar sert vurabilir hayat, daha ne kadar kafama tuğlayla vura vura pes ettirmeye çalışacak acaba? Daha ne kadar gelebilir insanlar üzerime, bedenim ne kadar daha pes ettiğinin sinyallerini gönderebilir? Baharda hiç öldünüz mü siz? Kuruyan ağaçların yeniden yeşermeye başladığı bir zamanda soldunuz mu; düştünüz mü yalnızlığa karanlıklar içerisinde?
Tek başına dans ettin mi hiç bomboş bir sahilde, ayışığı altında.. Sonra ard arda yıldızlar kaymasına rağmen hiç dileyecek dilek bulamadığın bir an geldi mi? Aynaya baktığında her gün üst üste eklenen kırışıkları saydın mı yüzünde? Karşındaki kadının gözyaşları arasında kendi yalnızlığının dipsiz kuyusuna baktın mı.. Ve baktıysan eğer, o parlak yansımada bile hiçbir şey göremediğin oldu mu?
Aaah, hadi klişeleri bi siktir edelim yine. Samimi olmakta fayda var.
Üzerinize afiyet bu kasım da hayatımdan bir esinti geçti. Esmer tenli, sarışın ruhlu diyelim. Eğer okursa buraları diyerek fazla ayrıntıya girmiyorum. Ama size şunu söyleyebilirim. Bütün Teoman şarkılarını yaşadım sanırım 2 ayda. Buradan başlayıp biraz devam etti öylece. Dur ya çok detaysız oldu bu.
Akışına bıraktım ya hani; yine o kasım romantizmime kapıldığım gecelerden birisiydi. Kırmızı eşofman altım ve siyah deri ceketimle yine hikayeler anlattım; dinledi de dinledi.. Sonra sırt sırta oturduk bir banka. Yıldızları tek başıma izlediğim gecelerden birisiymiş gibi geliyordu bana. O da anlattı. Aynaya baktığında gördüğü yalnızı anlattı bana.. Senelerdir gözlerimin içine aynada bakmama sebebimi anlattı.
Kafamda o gece sadece gündüz izlediğim filmlerden birisinde geçen bir şarkı dönüyordu. Ama yıldızlara bakıp onun sesini dinlerken Muse çalmaya başladı. (Tamam gençler Twillight izledim ne olur unfollow etmeyin.) Sonrasında playlist birden değişti ve David Bowie geldi. Rebel rebel kafamda dönerken sigarayı dişlerimin arasına sıkıştırıp 'dünyada hiç insan kalmadığını düşünsene; ne yapardın?' diye sordum. Çalışılmış bir replik değildi benim için. Evet bu gece de doğaçlama oynuyordum daha hiç birşey belli olmayan ama sonu en iyi bildiğim skece çıkacak olan aşk oyununu..
'Bilmem intihar ederdim herhalde.'
Vıdırşk. Gerisini dinlemeye gerek bile yoktu. Nasıl kayboldun onca insanın arasında kendi yalnızlığında; kim üzdü seni bu kadar? sormama gerek bile yoktu aslında; cevapları tahmin edebiliyordum.. 'Sen ne yaparsın?' al işte soruyla soruyla karşılık. Dal daşak bomboş sokaklarda koşacağımı söylemedim tabi. Ama kesin öyle yaparım böyle bir durumda; orası ayrı.
'Ben ne yapacağımı biliyorum. Gezerdim herhalde. Evcil hayvan şansımız varsa da yanıma bir köpek. Yoksa da olur gerçi. Kışı güneyde yazı kuzeyde geçirirdim. Gidip beyaz sarayın ortasına deli gibi bağırırdım. İntihar en son çare bile olmamalı.'
Dalyarağa gel hele. Yalnız kalsam it gibi bir köşeye çekilip sadece yiyip içer kafayı dinleme ba'bında film izlerdim ama asi olacağız ya, özgürüz ya hani. İlla gezecek. 'Sie lan amk' dedim kendi kendime içimden. Nereye geziyorsun ehliyet yok, uçağı en son Gta Vice City'de uçurmuşsun nereye gidiyorsun kuzey yarım küre'ye? Neyse dedim iç hesaplaşmalarım için daha çook vaktim oluyordu zaten.
Anlattım, dinledi, anlattı, dinledim. Sonra ne olduysa oldu ve The Day That Never Comes çalmaya başladı. Dünya bir gündür, o da bugündür mantığı.
Kasımı ucu ucuna yakalamıştım zaten. Uyarımı da baştan yaptım ama. 'Beni romantik ayımda yakaladın bak sonrasında taşşağa saracak benim tarafımdan ilişki' diye. Cicim ayları terimini de kullandık tabi. Vıcık vıcık olmamam gerekirken her anımı yeniden onunla geçirir oldum. Ve kasım bitti. Artık bundan sonrası saygı ve birbirini çekebilmeye dayanıyordu. Amcamın oğlu gibi takılmaya falan başlamalar, bilmem neler.. Sona yaklaştığımızı hissetsem de hiçbir zaman aklıma getirmedim. Ama durmadan Aşk Kırıntıları dönen kafama bir türlü laf anlatamıyordum. Hiçbir zaman kalbini kullanan bir adam olamadım ki ben. İkizler erkeğini tanımlarken sözlük kızlarımız haklıydı belki. 'Çabuk sıkılır, yalancıdır, iki yüzlüdür, dengesizdir vs vs.'
Ama bir sabah kalktığımda Sensiz Olmaz dinliyorken buldum kendimi. Sıkıntı baş göstermeye başlamıştı. Özgürlüğüne ve özgünlüğüne düşkün kova kadını ve ona çarpan bir ikizler erkeği hikayesi hayatımda bilmem kaçıncı kere başlamıştı yine.
'Sensiz olmaz' diyordu Ortaçgil.. Sözlerin hiçbirisi umurumda olmamasına rağmen tek bir yer yüreğimi hoplatmaya yetiyordu. 'Anlaşılan alışmışım, sensiz olmaz; sensiz olmaz..' ve devam ediyordu; ''Aşk bir dengesizlik işi; sensiz olmaz.. Dengeye dönüşen bir sevgi; sensiz olmaz; sensiz olmaz..''
Alışmak.. İşte korktuğum tek şey. Bağlanmak değildi aslında korktuğum tam olarak. Bağlanmaktan ölesiye korkan o ikizler erkeği ben olmadım hiç. Sadece sabah kalktığımda ilk sigaramı onun şerefine yakmak istemiyordum özetle. Hadi şu işi hemen bitireyim de sevgilime mesaj atayım diye üstünkörü yaşamak istemiyordum. Hiç olmamalıydım. Olduğum dönemlerde çektiğim sıkıntılar; değmemesi, hayatımın içine eden kadınlar... Hiçbirisi kalbimde bir tahta sahip olamadan kayboldular eğer kalabalıkları yok olsa yaşayamayacakları dünyada.
Herşeyin iyi gittiği falan da yoktu zaten hiç. Olamadı da. Zaten aşk bunların üstesinden gelebilmek değil midir? diye klişe sorularla gelmeyin bana. Baktın olmuyor; bakmayacaksın dostum. Uğraşmak sadece kendini yıpratmaktır. Zaten aşk varsa herşeyin tozpembe olacağını, kusurların ve hataların görülmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Çünkü Sevda Sinemalarda.
Bildiğim ve çıkarımlarla elde ettiklerimi kullanmama kararı almama rağmen elimden birşey gelmiyordu. Onca sıkıntı ve stres arasında bir de ilişki yürütmenin o yükü ağır geldi bana. Akışına bırakmak sadece suyu bulandırmıştı. Bende Ebruli moduma girmeden kaçmalıydım. Aslında herşey o kadar da kötü gitmiyordu. Dağların ardında aradığım bir sevda olmasa da birden bulandığım sevdalardan birisi gibiydi. Yalansız, patırtısız, kırmadan, dökmeden olmalıydı. Ben yine salağı oynamalıydım.
Finaller, can sıkıntıları, yalnızlık vesaire derken geçti gitti günler.. 2013'e sap olarak girdim evet. Her sene birilerini emiyordum evet ama artık kendime ayırdım bu senemi. En çok da zebra panpam üzülecek belki buna ama 'emeriiik' lafı bu senelik bende lafta kalır sanıyorum.
Bazen hayat bir yol gibidir, bazense sadece bir Metallica şarkısı gibi.
Ama bazen de düşünmüyor değilim;
Belki de arkamızda bıraktıklarımızın bedduasıdır hayal kırıklıklarımız; yolunda gitmeyen ilişkilerimiz, cenabetliklerimiz..
Sonuç olarak;
Görüşmek üzere.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder