bu gece
yazacak birşey bulamadım. ama içimde fırtınalar kopuyor sanki. bir türlü içimdekileri kağıda dökemiyorum. nefretimi kusamıyorum birisi egoma parmak atsın.
Sessizlikle sevişmek
miriydi tinlerin derininde yatan sukut. usulca uzanır her acıda içimize.
geçmiş, dün, bugün!
sürüklen artık girdabın en derinine!
öl!
yaşayarak öl!
ölümüne seviştin benimle!
o sessizliğin yek bedeni mezarımız oldu.
buldum içimden seni!
tuttum saçlarından attım yatağa sessizliği,
kucaklayıp ince belinden sırtıma tırnaklarını geçirene kadar boyun altını emdim.
hala sağır olmamıştım.
kulak memesinin arasına sıkışan senfonileri emdim,
dudaklarında biriktirdiği, şu ana kadar insanların ağzından çıkan tüm sesleri emdim,
göğüs uçlarında, depremler, seller nice afetlerin gürültüsünü emdim...
gözlerine değdiğimde gözlerim, kendimi emdim.
ruhumu emdim sessizlikten.
dudaklarım morarana, dişlerim çürüyene kadar tüm kitapları emdim.
bir kağıt hışırtısıyla üflüyorum işte ensene doğru gerçekliğimi, tüylerin diken diken oldukça morf alfabesi batıyor bedenime. senin tüylerin, benim bedenime morf alfabesini işliyor. sessizlik, ruhuma sessizliği öğretiyor.
bir konser var şimdi senin burnunda, öptüm.
alnında çocuk sesleri çığırıyordu, öptüm.
saçlarının her telinde çığlıklar...
evrende yayılıyor kimsenin duymadığı inlemelerimiz,
gürültümüzü tanrı öptü
bedenimide olmayan fakat bedenimdeymiş gibi, hiçbir zaman dokunmadığım, dokunulmayan bir hususa, sesime değdi dudakların bana.
öptün.
ölüme kadar,
sana kadar
sessizliğe gömüldüm.
uludağ sözlük'ten alıntıdır.
geçmiş, dün, bugün!
sürüklen artık girdabın en derinine!
öl!
yaşayarak öl!
ölümüne seviştin benimle!
o sessizliğin yek bedeni mezarımız oldu.
buldum içimden seni!
tuttum saçlarından attım yatağa sessizliği,
kucaklayıp ince belinden sırtıma tırnaklarını geçirene kadar boyun altını emdim.
hala sağır olmamıştım.
kulak memesinin arasına sıkışan senfonileri emdim,
dudaklarında biriktirdiği, şu ana kadar insanların ağzından çıkan tüm sesleri emdim,
göğüs uçlarında, depremler, seller nice afetlerin gürültüsünü emdim...
gözlerine değdiğimde gözlerim, kendimi emdim.
ruhumu emdim sessizlikten.
dudaklarım morarana, dişlerim çürüyene kadar tüm kitapları emdim.
bir kağıt hışırtısıyla üflüyorum işte ensene doğru gerçekliğimi, tüylerin diken diken oldukça morf alfabesi batıyor bedenime. senin tüylerin, benim bedenime morf alfabesini işliyor. sessizlik, ruhuma sessizliği öğretiyor.
bir konser var şimdi senin burnunda, öptüm.
alnında çocuk sesleri çığırıyordu, öptüm.
saçlarının her telinde çığlıklar...
evrende yayılıyor kimsenin duymadığı inlemelerimiz,
gürültümüzü tanrı öptü
bedenimide olmayan fakat bedenimdeymiş gibi, hiçbir zaman dokunmadığım, dokunulmayan bir hususa, sesime değdi dudakların bana.
öptün.
ölüme kadar,
sana kadar
sessizliğe gömüldüm.
uludağ sözlük'ten alıntıdır.
Aşk
19yasinda biri olarak ne kadar faydam olur bilmiyorum ama ben kendimi soyle gelistiriyorum
Ingilizce, almanca, fransizca, japonca 26yasima kadar ogrenicem (ingilizcem orta-ust arasi, almanca, fransizca giris seviyesi, japonca yok)
Lise yillarimda sertifika toplamaya baslamistim, universitede buyuk projelerde calismak istiyorum
Not ortalamam min 3.2 olucak
Cift dal okuyacagim
Bir muzik aleti ile ilgilenicem (su an gitar caliyorum ama yazin piano veya cello baslicam bide)
Spor yapmaya devam (3tane madalyam var, futbool disinda bisile ugras bence, ben oyle yapiyoru: maca ciktiginda stadin ugultusu, bir kadinla iliskiden daha fazla zevk veriyor)
Stajimi cok iyi bir yerde yapmak icin ugrascam
Dans kursuna gidicem veya universitedeki klube takilcam
Her yaz work&travel yapicam, son yil interrial, ondan bi onceki yil asya turu.
Kendi amator casus ucagimi, fuzemi, hatta uydu bile dusunuyorum (lazer kesim, goruntu aktarimi, butun ekipmanlarim var, sadece bi programlama ogrenmem gerek, kendi ekibi kurabilirim)
Yas 26 da Cv mi goturup is isteyen biri degil, fuarlara kendi standimi acip kendi isimi pazarladigim veya sirketlerin gel calis dedigi biri olmaya caliscam
Suanda bile hem eglenip hemde cok basarili isler yapabiliyorum. Bunun tek sebebi interneti ihtiyac disi kullanmamam, tv karsisinda cok vakit gecirmemem. Bu ikisi hayatinizda varsa en iyisi biraz zor olunur.
en sonunda ne mi oldu? daha 20'sine gelmeden aşık olup hepsini unuttu. şimdi çok mutlu ama.
Solmuş Bir Dağ Çiçeği
Solmuş bir dağ çiçeğiyim ben
Doğduğum yerden uzağım
Yaşadığım yere yabancıyım,
Tanıyan insanlara göre yalancı.
Anlamaya çalışmıyorlar beni
Onlara göre soğuk ve içe kapanığım.
Tanımaya çalışmadılar hiç beni,
Ben yalnız ve kurumaya yüz tutmuş bir dağ çiçeğiyim.
Bütün çiçekler eşit doğa ananın koynunda
Fakat ben farklıyım onlara göre
Ben vahada yetişen kaktüsler gibiyim onların gözünde
Bana yakın durana iğnelerimi batıran..
Çorakta yetişen bir dağ çiçeğiyim ben
İnsanların evine alıp saksıda yetiştirmekten tiksindiği türdenim
Onlara yakın gelmedim hiç hayatım boyunca
Alıp beni sevebilirlerdi halbuki her gün.
Çok güzel çiçekler açabilirdim onlara
Bütün gücümle tutunabilirdim toprağa
Toprak dediğim; kücük bir saksıda bir avuç hayata.
Çok sevimli olabilirdim onlara.
Belki kırmızı gül kardeşlerim gibi aşkı anlatmazdım
Kardelenler gibi yaşama sevinci aşılamazdım belki
Sarı laleler gibi ayrılığı da simgelemezdim ama
Çok sevebilirdiniz beni. Ta ki böyle sevgisizlikten değil;
kendiliğimden solana kadar...
Fotomontaj
Hep bir önceki keşfi yeniden tekrarlamak gibi
sen hep
el sürülmüş
ve üstünde adım izleri olan
o kadınları sevmiştin
dokunduğun her duyguda
bir başkasına ait
parmak izleri vardı
yada
duyguları öldürülmüş bir sevdanın
ipuçları
sen hep daha önce öpülmüş bir kadının
dudaklarında sana dair cümleler bekledin
oysa ıslanan kelimeler
bir başkası adına sana yönlendirilmiş
öznesi eylemine uymayan
devrik cümleler kurmaya görevlendirilmişti
onu öperken
başka birinin gölgesi araya giriverirdi hep
ve aslında
sevişlerin senle olmadığını bilemedin
kapanan gözlerde sen hep
bir başka resim üzerine
fotomontajdın azizim
defolu caddelerde fotomontaj..
ve perde , böylece kapanır..
karaacalı
sen hep
el sürülmüş
ve üstünde adım izleri olan
o kadınları sevmiştin
dokunduğun her duyguda
bir başkasına ait
parmak izleri vardı
yada
duyguları öldürülmüş bir sevdanın
ipuçları
sen hep daha önce öpülmüş bir kadının
dudaklarında sana dair cümleler bekledin
oysa ıslanan kelimeler
bir başkası adına sana yönlendirilmiş
öznesi eylemine uymayan
devrik cümleler kurmaya görevlendirilmişti
onu öperken
başka birinin gölgesi araya giriverirdi hep
ve aslında
sevişlerin senle olmadığını bilemedin
kapanan gözlerde sen hep
bir başka resim üzerine
fotomontajdın azizim
defolu caddelerde fotomontaj..
ve perde , böylece kapanır..
karaacalı
Bazı Şarkılar..
bazı şarkılar vardır.. kimseye söylemezsiniz. kimse bilsin istemezsiniz. aslında herkes biliyordur. ama size özel olduğun bilmezler.
onlar bilmezler her sabah onunla uyandığınızı. bilmezler her moraliniz bozulduğunda, canınız sıkıldığında, birşeyi kutladığınızda, bir şeye kafanızı taktığınızda, birşeye mutlu olduğunuzda, birşeyi unutmaya çalıştığınzda.. bilmezler hep onu dinlediğinizi. o da bu şarkılardan birisiydi benim için. ta ki kendi hayatımın melodilerine söz bulana kadar. buldum o sözleri artık sizlerle paylaşmamın zamanı geldi demektir. hiçbirşeyin benim için sonsuza kadar özel olmayacağını anladım. çünkü bana özel doğmadılar, bu zamana kadar bana özel olmadılar. hep başkalarının dudaklarına yapıştılar, başkalarının kulaklarını yalayıp G noktalarını kaşıdılar.
hiçbirşey size özel değildir. deriniz bile 40 günde çürür, burnunuz 56 günde düşer. öldükten sonra arkanızda ne kadar eser bıraktığınıza bakın sadece. birileri sizin arkanızdan ağlarsa; bir süre geçtikten sonra da 'iyi birisiydi' deyip güzelce anarsa sizden iyisi yoktur bu dünyada.
sahiplenmeyin hiçbirşeyi. hangi insan evladı götürmüş ki sevdiğini kucağında? olur ya yaşayanlar da belki kalbinde, belki de hala sesi kulaklarında..
onlar bilmezler her sabah onunla uyandığınızı. bilmezler her moraliniz bozulduğunda, canınız sıkıldığında, birşeyi kutladığınızda, bir şeye kafanızı taktığınızda, birşeye mutlu olduğunuzda, birşeyi unutmaya çalıştığınzda.. bilmezler hep onu dinlediğinizi. o da bu şarkılardan birisiydi benim için. ta ki kendi hayatımın melodilerine söz bulana kadar. buldum o sözleri artık sizlerle paylaşmamın zamanı geldi demektir. hiçbirşeyin benim için sonsuza kadar özel olmayacağını anladım. çünkü bana özel doğmadılar, bu zamana kadar bana özel olmadılar. hep başkalarının dudaklarına yapıştılar, başkalarının kulaklarını yalayıp G noktalarını kaşıdılar.
hiçbirşey size özel değildir. deriniz bile 40 günde çürür, burnunuz 56 günde düşer. öldükten sonra arkanızda ne kadar eser bıraktığınıza bakın sadece. birileri sizin arkanızdan ağlarsa; bir süre geçtikten sonra da 'iyi birisiydi' deyip güzelce anarsa sizden iyisi yoktur bu dünyada.
sahiplenmeyin hiçbirşeyi. hangi insan evladı götürmüş ki sevdiğini kucağında? olur ya yaşayanlar da belki kalbinde, belki de hala sesi kulaklarında..
Seçimlerimizdir Bizi Biz Yapan..
İstasyona gidip bir bilet alabilir, sonra trene atlayıp, bambaşka bir yere gidebilirdim. İçimden geçtiğim tüm o şehirleri, rayların cızırtısı eşliğinde izleyebilirdim. Bir yerlerde bir ev tutup, önyargılı bir toplum ve bize biçilmiş rollerin uzağında, yeni bir hayata başlayabilirdim. Belki de şansım yaver gidip,yeni insanlarla tanışabilirdim. konuşacak yeni insanlarla… Tatmin edici bir maaş alıp, üstüme başıma pahalı kıyafetler çekebilirdim. Belki orada bir kızla tanışırdım; birbirimizi seveceğimiz bir kızla. Birlikte bolca zaman geçirebilirdik; sadece ikimiz… Geç vakte kadar yataktan çıkmadan,geri kalan her şeyi unutarak, anladığımız dilden konuşabilirdik. Belki kavga eder, sonra çözerdik.konuşup anlaşıp, yolumuza devam ederdik. Deniz kenarına arabamızla gider, kendimize bir ev alır, çocuk yapardık. Sevimli, sağlıklı çocuklar… Onları çok severdim. onlara bir yuva ve baba sıcaklığı sağlardım. Muhtemelen gecenin bir yarısı uyanıp, seçimlerimi ve aşkımı sorgulardım. Kör karanlıkta sokakta biraz yürür,geçen arabalara bakar,yapayalnız halimle soğuğu iliklerimde hissederdim. Sonra yatağıma döner, ona sarılır, hem kendimden hem de karanlıklarımdan tiksinirdim. Sonra sisin ardında bir şey görürdüm.geldiğim yeri özlerdim. Doğduğum yeri,memleketimi… Belki hayatımı orada sonlandıracağım. Belki benim seçimim budur. Belki hiçbir yere gitmeyeceğim, burada kalacağım… İşte benim seçimim bu, seçimim bu…
Farväl Falkenberg (2006)
Seks Olmadan Aşk
erkeğin ancak ve ancak çok severse katlanabileceği ilişki biçimi değildir. erkeğin, karşısındaki kadın "gerçekten" kadın olduğunda seve seve, huzur bula bula yaşayacağı ruh halidir. zira bunun hastalığı var, sakatlanması, doğal afeti, ölümü, kalımı... hayat hep güllük gülistanlık değil haliyle. tabii sizler kadınlığı ananızdan, cinsel ilişkiyi de koca karılardan öğrendiğiniz için kapasitenizi aşıyor bu tarz durumlarda yorum yapmak. ta dünyaya geldiğiniz günden itibaren o kadar çok safsata ve aptallıkla yoğruluyorsunuz ki izlediğiniz yarrak kürek sitcom'lardan tut üçüncü sınıf yarı komedi, yarı romantik filmlere varana kadar hepsini gerçek sanıyorsunuz.
yok öyle bir şey prensesler. ne sizler kibele'siniz ne de bizler birer bereket tanrısı'yız. ne yazık ki hepimiz ete kemiğe bürünmüş, insan olarak görünmüşüz amına koyim. bu yüzden ne aşkımız aşk, ne de seksimiz seks. debelenip duruyoruz işte. karşılıklı iki cinsiyet olarak birbirimizin kuyusunu kazmakla geçiyor günlerimiz. gecelerimiz. birbirimizi yermek için kullandığımız dillerimiz, birbirimizi acıtmak için kullandığımız tırnaklarımız, birbirimize zarar vermek için ısıran dişlerimiz sadece seks esnasında ortaya çıksa her şey mis gibi olacak da, bu da sizin işine gelmez be matmazelim. düşesim. götüm. kenarım.
internetten ahkam kesmeyle olmuyor, ne kadınlık ne de erkeklik. aha bak, sokaklar bir tuş uzakta. maçanız yiyorsa çıkıp yaşarsınız. yazmak isterseniz de gelip burada yazarsınız. ondan sonra klasik bik biklerle kafa sikerken birileri için gerçekten değerli olur söylediğiniz şeyler. değerli olmasa da manalı olur. manalı olmasa da en azından baştan sona kadar dinlenmeyi, okunmayı hakedersiniz.
ha bu arada, algılarınız ve zihniniz o kadar dar kalıplara hapsedilmiş ki aşkı sadece cinsellikten arındırıp yaşanan bir şey sanıyorsunuz. seksi de salt bir ayıp ya da kötülük.
yok öyle bir şey, huzurevleri bir kere bile seks yapmadan biribirine ölümüne vurgun yaşlılarla dolu. anaokulları ise seksten bihaber birbiri için hayal kuran meleklerle. silkinin ve kendinize gelin. gelecek gücünüz ve iradeniz yoksa adres verin ben geleyim. yeter ki geriden gelen genç nesilleri hastalıklı düşüncelerinizle zehirlemeyin. sizden geçti, bari onlardan geçmesin. ne aşk ne de seks.
(eksisozluk'ten alıntıdır.)
yok öyle bir şey prensesler. ne sizler kibele'siniz ne de bizler birer bereket tanrısı'yız. ne yazık ki hepimiz ete kemiğe bürünmüş, insan olarak görünmüşüz amına koyim. bu yüzden ne aşkımız aşk, ne de seksimiz seks. debelenip duruyoruz işte. karşılıklı iki cinsiyet olarak birbirimizin kuyusunu kazmakla geçiyor günlerimiz. gecelerimiz. birbirimizi yermek için kullandığımız dillerimiz, birbirimizi acıtmak için kullandığımız tırnaklarımız, birbirimize zarar vermek için ısıran dişlerimiz sadece seks esnasında ortaya çıksa her şey mis gibi olacak da, bu da sizin işine gelmez be matmazelim. düşesim. götüm. kenarım.
internetten ahkam kesmeyle olmuyor, ne kadınlık ne de erkeklik. aha bak, sokaklar bir tuş uzakta. maçanız yiyorsa çıkıp yaşarsınız. yazmak isterseniz de gelip burada yazarsınız. ondan sonra klasik bik biklerle kafa sikerken birileri için gerçekten değerli olur söylediğiniz şeyler. değerli olmasa da manalı olur. manalı olmasa da en azından baştan sona kadar dinlenmeyi, okunmayı hakedersiniz.
ha bu arada, algılarınız ve zihniniz o kadar dar kalıplara hapsedilmiş ki aşkı sadece cinsellikten arındırıp yaşanan bir şey sanıyorsunuz. seksi de salt bir ayıp ya da kötülük.
yok öyle bir şey, huzurevleri bir kere bile seks yapmadan biribirine ölümüne vurgun yaşlılarla dolu. anaokulları ise seksten bihaber birbiri için hayal kuran meleklerle. silkinin ve kendinize gelin. gelecek gücünüz ve iradeniz yoksa adres verin ben geleyim. yeter ki geriden gelen genç nesilleri hastalıklı düşüncelerinizle zehirlemeyin. sizden geçti, bari onlardan geçmesin. ne aşk ne de seks.
(eksisozluk'ten alıntıdır.)
Yazmak
Roman-hikaye yazmanın en kötü tarafı hayatınızı bir klavye başında harcama korkusudur. Ölürken sadece kağıt üstünde yaşadığınızı anlama düşüncesi… Bütün maceralarınız uydurmaymış, dünya savaşıp sevişirken, siz karanlık bir odada otuzbir çekip para kazanmışsınız sadece.
Chuck Palahniuk.
Yalnızlık
dünyanın heryerinde insanlar neşeyle sohbet edip birbirleriyle kaynaşırken; (bütün dünya savaşıp sevişirken)
her gece yatmadan önce karanlıkta otuzbir çekip ışıkları yakmaya üşenip ayışığında birşeyler yazarsın.
bu hayatın 'sen doğar doğmaz kaybetmişsin hala bu neyin feryadı' deme şeklidir.
luis chensy
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)