Sona doğru koşar adımlarla ilerlerken, güneşin benden habersiz batmaya gittiği şehirleri görme umudu ile kendimi ışığın kaçtığı merdivenlerden yukarı doğru attım.
Huzurun melodiler arasında dolaştığını biliyordum fakat hiç somut halini görmemiştim. Çok ilginçler. Huzur sıcak birşey. Süt beyazı. Ama sıvı değil. Gaz da değil. Plazmik. Akışkan ama havadan hafif. Ve melodiler ağaçlara benziyor. Arka arkaya sıralayıp ateşe veriyorlar ve müzik oluşuyor. Huzur söndürüyor alevi. Sonra aynı sahne bir daha tekrarlanıyor. Ve şarkıyı değiştirmek istediğinizde insanların yeni ağaçlar dikmelerini yani yeni sözler bestelemelerini bekliyorsunuz.
Şelaleler var burada. Her biri bir gözyaşı pınarından geliyor. Gerçek dünyada çektiğiniz her bir acıya denk gelen o önemsiz, ne kadar değişirsen değiş rengi aynı kalan gözyaşlarınız aslında birer şelaleymiş. Ve sizler yanaklarınıza doğru süzülen şelalelerin farkında bile olmadan senelerce boşuna hıçkırıp durmuşsunuz.
Birçok evcil hayvan var burada. İnsanların besleyip büyüttüğü, zamanı gelince ölen evcil hayvanları. Yalnız yaşayan insanlara ait olanlar konuşmayı biliyor. ''Her gün yanında kendi kendine konuşan bir insan olunca zorunlu öğreniyorsun'' diyorlar. Sonra ''bu işi başarabileceğimizi 3 yaşındaki bir çocuğun kedi gibi miyavlayabildiğine şahit olunca öğrenmiştik'' diye ekliyorlar. Gülümsüyorum.
Yabani hayvanlar dolaşıyor etrafta. Ama hiç birbirlerine saldıranlar yok. Zebra ve kaplan kardeş gibiler sanki. Kafa kafaya vermiş birbirlerine güzel şeyler anlatıp gülüyorlar. Filler bisiklete biniyor. Balıklar suyun dışında nefes alabiliyor. Kuşlar şarkılar söylüyorlar. Evrenin dili müzik; diyorum kendi kendime. Dünyada gözümüzü o kadar kin ve nefret bürümüş ki kuşların cıvıltısını sadece kafa şişiren garip sesler olarak algılıyormuşuz. Aslında onlar herkesin anlayacağı dilde şarkılar söylüyorlarmış. Ve uçmaları da; kendilerini fark etmemiz içinmiş. Kuşlar gibi özgür olmak aslında uçmak değil, evrenin dilinden anlayabilmek ve anlatabilmekmiş.
İlginç. Burada hiç insan olmadığını yeni fark ettim. Etrafı incelemeye öylesine vermişim ki kendimi; hiçbir şekilde kinin, nefretin, egonun ve kibirin farkına varmamışım. İnsanoğluna ait olan tüm bu günahlarla birlikte insanoğlu da yok olmuş, ya da hiç olmamış sanki burada.
O kadar müzikten bahsettik ya. Fonda da şu çalıyordu sanırım. Ya da değildi ama benziyor gibiydi. Bilemedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder