Sayfalar

Ben hala dolaşıyorum avare..

Hayat ne kadar boş demiştim değil mi?
Dünyaya gel, ...tüket tüket tüket ... arada da 'zaman ne cabuk geciyor' diye hayıflan ve öl. Evet hayat dediğiniz şey bu kadar basit. En asil duyguların bile insan egosundan beslendiği gerçeği hepimizin gözardı etmek istediği bir olay.
Bir kızılderilinin baltayı vurmadan önce ruhuna yüzlerce dua ettiği ağacın devrilişi gibiydi onca geçen zaman.. Ne ben bulabilmiştim hayatın anlamını; ne de hayat göstermişti bana ne kadar riyakar, zalim ve ruhsuz olduğunu.
 Geçmedi ki günlerim 24 saatinde de yüzümün güldüğü. En azından ölümün kardeşi 'uyku' ile tanıştırdı beni en kısa zamanda. Acılar gelmeye başladı büyüdükçe üst üste.. Samimiyetin sadece ufak bir tebessümde saklı olduğunu kendim öğrendim bunca zamanda. Ve ağzı kulaklarında gülmenin dünyanın yaşanabilir bir yer olduğu hakkında ne kadar umut verici olduğunu gördüm.
 Aklıma intihar etmek geldikçe daha çok bağlanmaya çalıştığımı görmüştüm dünyaya. İyi ya da kötü yaşamaya mecburduk. Boş, dolu, öyle ya da böyle bir süre doldurmak zorundayız.
 Benim tercihim başlıkta ve daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi.. Dışarı çıkıp görmediğim yerler görmek, tanımadığım insanlar tanımak, solumadığım kadar temiz hava solumak, apartman çocuklarının hayallerine bile giremeyecek maceralar yaşamak.. İşte bunlar yaşama bağlar insanları. Tolkien'in dediği gibi; 'Altın olan herşey parlamaz, her gezgin yitirmemiştir yolunu.' 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder