Sayfalar

İyi Adam, Kötü Adam

 Bir insana en fazla ne kadar kötülük yapabilirsiniz?

İşkence mi, öldürmek mi, ailesini kaçırmak mı, kolunu bacağını kırıp dilendirmek mi?
Fiziksel olanları bir kenara bıraktık hadi, ne kadar aşağılayabilirsin, gururunu kırıp küçük düşürebilirsin? Egonun yettiği kadarı ile kendini onun çıtasını aşağı çekmeye çalışarak ne kadar üstün gösterebilirsin?

 Bir topluma en fazla ne kadar kötülük yapabilirsiniz?

Bölmek mi, toplu katliamlar mı yapmak, sevdikleri bir insana suikast düzenlemek mi?
Onları muhtaç oldukları şeylerden yoksun bırakmak mı?
Fiziksel olanları yine kenara bırakalım; ne kadar umudunu kırabilirsiniz bir toplumun?
Ne kadar fazla birbirine düşürebilirsiniz; kötülüklerinden başka birşeyi düşünmeden ne kadar zarar görmelerini sağlayabilirsiniz?

 Güç; kontrol edebilenin elinde olunca adaletin hakim olduğu, edemeyenin eline geçtiğinde ise tamamen bir zulüm aletine dönüşebilen bir oluşumdur.

 Psikolojik ya da fiziksel olması önemli değildir; belirlenmiş bir tahribatın oluşabilmesi için birşeylerin yıkılması, dağılması, bozulması veya kullanılabilirlik dışına çıkması gerekir.


O Yar Benim; Kime Ne?

 Şu kodumun hayatında öğrendiğim tek şey hiçbir şey öğrenemediğimdir. İnsan denen organizmayı çözmek bir yana dursun; kadın denen ayrı bir olay var ortalıkta abicim.

 Neyse karısını kızını bir kenara bırakalım. Birkaç şeyden bahsedeceğim size.

 Oğlum hayat çok boktan lan. Tamam 2008'den beri bu blogda size bu konudan bahsediyorum. Daha bunların yanında neler neler geçti başımdan ama biraz geriye doğru gidince fark ettim ki ana meselemiz bu.

 ''Değer verene değer vereceksin; güvenene güveneceksin bu hayatta'' felsefesi ile yola çıktığım için pek çok kere tosladığım olmuştur. Sanırım bu sefer de tosladım gibi gibi. Hayatımda tanıştığım en güzel kızla beraber olabilme şansını elde etmişken sadece 2 hafta gibi kısa bir sürede vazgeçmeyi de başarmış oldum.

 Hayır olay değer verme ve güvenme meselesi değil sanırım. Kaldıramıyorum abi ciddili ilişkileri ben. Bir de karşımda çözülmek, ilgilenilmek ve içinde birşeylerin yasını tutan bir kadın varsa eğer işler iyice kötüye gitmeye başlıyor.

 Mesafelerin sorun olacağını en başından beri biliyorduk ikimiz de. Fakat aylardır dert ortağı olduğum insanla aramızdaki mesafenin sadece metrelerle ifade edilen uzaklık olacağını sanıyordum. Olmadı işte abi; yürümedi. Kaç kişinin ahını aldıysam eğer; hepsi en mutlu olacağım zamanda tutmayı başardı sanırım. İlk kez hayatımda birisine bu kadar değer vermek ve güvenmek istedim. Gözlerimi kapatıp kendimi onun kollarına bıraktığımda anladım ki; olay böyle yürüyecek gibi değil.

 Napalım; biz de Bon Jovi'ye kulak verdik. ''Bu benim hayatım, ya şimdi ya hiç. Sonsuza dek yaşamayacağım, sadece hayatta olduğum sürece yaşamak istiyorum.'' dedik ve atladık macera denen o kaprisli, baş döndürücü hatunun peşinden. Benden kilometrelerce uzakta birisinin böyle bağımlılık yaratacağından habersiz bir şekilde bağlanmaya ve sevmeye başladım. Amacım uzun süreli, mesafeli ve seviyeli bir ilişki yaşayıp sadece mutlu olmaktı. Hep olduğu gibi cinselliği yine ikinci plana atmıştım. Cinsel dürtülerime sahip çıkıp aşkın sadece bacak arasında yaşanmayacağını hayatıma giren her kadına anlatmaya çalıştıkça sanırım hep yanlış anlaşılmakta oldum. Bir insanın tüm hastalıklarını, acılarını ve dertlerini yüklenmeyi her seferinde onu sikip sonra kaçmaya tercih eder hale geldiğimde birşeylerin yanlış gittiğini anlamıştım. Günümüz ilişki kuralları; seven sikilir siken sevilir, en çok siken kazanır vs. durumlarını göz ardı etmeyi tercih ettim.

 Hayır hangimiz kırık dökük değiliz, hangimizin canına okumadı ki sevdiklerimiz? Gün gelip en yakınındaki sana en uzak olmadı mı hiç?

 Ama şunu biliyorum. Savaşmayan bir erkek eğer aşık değilse ölüdür. Hiç olmazsa geçmişindeki şeytanları temizleyip önündeki yolun aydınlığını fark etmen için gözündeki bandı çıkarmaya çalışmalısın. Bir kadın uğruna  çöllere düşüp ölümü göze almaktan da bahsetmiyorum. Kısacık hayat. Sevdiğini almak için elinden geleni yap; sonra elde ettiğinde ise onu kaybetmemek için. Sonuç olarak uzaklarda da olsa elbet bir gün tanışacağın ve hayatının sonuna kadar uğruna ölebileceğin birisini bulacaksın. Sanırım ''hayat denen yol'' kavramı bunun için var. 'Uğruna ölünebilinecek' olana ulaşana kadar diğer insanların durak görevi görmesi olayı ve bizim bu yolda mutlu sona yürürken o duraklara rastlayıp her defasında kendimize birşeyler katarak, kırılarak, üzülerek ve acıyarak sonunda oldukça dolu bir şekilde eteğimizdeki tüm taşları dökmek üzere yürüyoruz.

 Uzun bir depresyondan çıktım sayılır. Öylesine dengesiz bir durumdaydım ki; kimse anlayabilecek veya yaşayabilecek durumda olamazdı sanırım. Her defasında anlatmamı istese de bir türlü sevgilime de bahsedemedim bu durumdan. Ona 'bilmiyorum' dediğim tek şey buydu sanırım. Aylarca kimseyle takılmamak, sadece müzik dinleyip boş duvara bakıp saatlerce gitar çalmak nedir bir ikizler erkeği için bilir misiniz? Dışarıda gününü gün eden insanlar, akşam evine döndüğünde çocukları onlara sarılıp bütün yorgunluğunu unutan babalar, birbirini seven insanlar, sokakta el ele yürüyen çiftler..

 Hayır hiçbirisi rahatsız etmedi beni bu süre boyunca. Ben sadece kulaklıklarımı takıp müziğin aslında yaratıcının kulağımıza fısıldamak istediğini duymaya çalıştım. Bir de birşey fark ettim. Mutlu olduğumuzda müziği dinleriz, mutsuz olduğumuzda ise şarkı sözlerini. Ne kadar saçma sapan olsa da bir şarkının sözleri eğer gerçekten acıklı ise can acıtabiliyor. Bir süre sonra o yara da kabuk bağladı ve ben şarkı sözleri ile melodiyi aynı anda duyar oldum. Fark ettim ki bir insanın gerçekten ruhuna dokunmaya çalışıyorsanız onu melodik bir şekilde başarabilirsiniz.

 Liseden mezun olduğumda yaşadığım o bunalımın yanında çok ufak kalıyordu evet kabul ediyorum ama büyük sıkıntılar içinde olduğumu da göz ardı edemezdim. Beyaz kulaklıklarımı taktığımda bütün dünyanın sesi kısılıyordu ve ben de yalnız kalabiliyordum. Dışarıda öylesine boş bir kalabalık vardı ki..

 Ve o girdi hayatıma. Aslında bu onun hikayesi. Benimse sadece kısa bir rolüm vardı. Oynayıp çıkacaktım. Hayat bir tiyatro sahnesi der ünlüler. İşte o sahnenin yol kadrajında bir duraktım ben. Bazen yaparım; birilerinin hayatına sadece dokunur ve gelip onların benim boktan hayatımda birşeyleri yoluna koymasını beklerim.

 En son yaşadığım olaydan sonra artık fark ettim. Ben ne kadar dik ve güçlü durursam durayım; yaralanma ve acı çekme ihtimalim yine de aynı. Bunun için artık hayatın canımı daha fazla acıtamayacağı kararını aldım. Elimdekinin değerini bileceğim, onun beni sevdiği ve değer verdiği sürece bende onu sevip değer vereceğim. Fakat bu sefer de bağımlılık olmasına izin vermemeliyim. Siktiri çekmem gerektiği anda hayatımda en iyi yaptığım işi yapıp arkamı dönüp siktir olup gideceğim. Ve birisinin daha sadece hayatının ufak bir kısmında yer edinip ayrılmış olacağım. Düzenli hayatına geri dönecek, eskilerini hatırlayıp acı çekecek, yoluna devam edecek ve gün geldiğinde oldukça mutlu olacak. En başından beri istediğim de zaten buydu. Kahretsin ki kendimi hiç düşünmeye fırsatım olmadı bunca zamandan beri.

 Benim de mutlu olduğum zamanlar olmuştu. Sonra olamadığımı fark ettiğimde ortalığı birbirine katmıştım. Kimse de hesap soramazdı benden. Aşıktım, gençtim ve aklı başında tiplerden değildim.

 Hayatımın son bir ayından şunu anladım. ''Her zaman daha iyisi vardır. Ama sen yine de daha iyisini bulana kadar elindeki en iyi ile yetin.''

 Kendinize iyi bakın. Ben gideyim elimdeki ile yetinmeye çalışayım. Ne bileyim mesaj falan atayım; sabah uyanınca mutlu olsun.

 Şakası bir yana bu sefer gerçekten sevdiğim kız ellerimin arasından kayıp gidiyor ve ben hiçbirşey yapamıyorum. Artık uzun bir süre hayatıma kimseyi almayacağıma dair kendime söz veriyorum.