Çoğu şeyin başlangıcı bir yalandır genelde. Bir sevgiliye bakıp sevdiğini söylemek
mesela. Sevgi sanki bu kadar kolay ifade edilebilirmiş gibi… İnsanoğlu
böyledir. Yalanlarla dolu küçük dünyalarımızda, mum ışığı gibi parlayan küçük
yalanlar. Doğrular ise çoğu insanın karanlık tarafındadır. Karanlığı
aydınlatmak içinse yine o küçük “mumlarımıza” ihtiyaç duyarız. Çoğu kişi benim
bu düşüncemi yanlış anlayacaktır. “Hayat yalanlardan ibaret değil!” ve “aslında
doğrular aydınlık tarafımızdır!” gibi cümlelerle karşılık vereceklerdir. Merak
etmeyin, kimseye yalancı dediğim yok. Sadece biraz farklı bir bakış açısı
katmak istedim. Birde dünyaya , zihnini “mum ışığıyla aydınlatanların” gözünden
bakın. Her şey çok farklı o insanların zihinlerinde. Böyle diyerek ayrım
yapmıyorum. İnsan beynini genelde birden çok bölümlere ayırır, bilinçli ya da
bilinçsiz. Bazı bölümleri yalanlar aydınlatırken bazı bölümlerde yalanlar
karanlık yerlerdir.
Şimdi şu konuya gelelim. Niye böyleyiz? Neden yalanın
kötü bir şey olduğunu bilsek bile yalanlar söyleriz. Kimse ben yalan söylemedim
demesin şimdi. “Söyledim ama gerekli yerlerde söyledim” dediğinizi duyar gibi
oluyorum. Bu da insanlığın doğal savunma mekanizmasından kaynaklanıyor. Kimse
kendi gözünden, kendini, kötü görmez-göremez. Kendinizi ne kadar aşağılarsanız
aşağılayın yine de küçük bir kısmınız size, sizin aslında dünya üzerinde özel
olduğunuzu, kimsenin siz benzemediğini söyleyecektir. Bu da çok insani bir
duygudur merak etmeyin. Özetleyecek olursak neden böyleyiz benim de bir fikrim
yok. Tek bildiğim her insanın kendi dünyası vardır ve o dünyalarından ayrılmayı
pek istemezler. Dünyalarının dışına çıkmamak için yalanlar söylerler. Kendi
doğrularından vazgeçmek istemezler. İşte “yalan” burada devreye giriyor.
Herkesin bir konu hakkında kendince bir yolu, düşüncesi yani “doğrusu” vardır.
Halbuki sadece bir tane doğru vardır. Oda şudur: “bir tane doğru yoktur”