Sayfalar

Paradise, Heaven, Eden. Bizlerin Deyişi ile 'Cennet'

 Gözlerini kapattığında ne görüyorsun? Birilerini mi sakladın yoksa göz kapaklarına? Onu kendine nasıl bağlamak istedin? Her an aklından çıkmadığını bildiğin halde neden hala onu görmek istersin? Yoksa cennetin rüzgarının sonbaharda sararıp kurumuş yaprakları uçurmadığı, çiçeklerin 4 mevsim açtığı bahçelerinden habersiz misin?

 Daha iyi bir dünya, daha iyi bir yaşam hayali ile mi yanıp tutuşuyorsun? Kendi cehenneminde yanmaktan bıktın mı yoksa? Cennetin sıcak olabileceği ihtimalinden korkmuyor musun?

 Hadi şu soru işaretlerini bir kenara bırakalım.

 'Yarın ya da dün; yaşanmış ve yaşanacak olanlardır. Geçmiş zaten büyük bir yara ya da güzel birkaç rüya gibi kalır, gelecek ise belirsizdir. Onun için planlar kurmaya ya da oturup geçmiş için ağlamaya ihtiyacımız yoktur; önemli olan bugündür' demiş Luis Chensy.

 Gözlerimi kapattığımda simsiyah bir perdeden başka birşey göremiyorum. Tutkulu bir sevişmeden arda kalan birkaç film şeridi geliyor aklıma. Ve o siyah perdede görmeye çalışıyorum hayat filmimin kopuk şeritlerini. Renklerin en güzel geldiği dönemlerde çektiğim HD kalitedeki bu filmler sadece birkaç kareden ibaret, siyah-gri tonlarına bürünmüş, bulutlar içinde duruyor. Tıpkı birer rüya gibi. İşte şimdi anlıyorum geçmişle uğraşmamam gerektiğini. Zamanın beni sadece yalnızlığıma terk edeceğinden habersiz ne güzel hayaller kurup akışına bırakmıştım hayatımı. Kurduğum hayalleri gerçekleştirmemin ilk adımı olarak uyuduğum uykudan uyanmam gerektiğini öğreneli seneler olmuştu. Fakat işlerin böyle yürümeyeceğini öğrendiğimde her gözyaşımın birer şelale olduğunu hayal ederek acılarımı gözlerimden aşağı doğru akıp giden suya bırakarak bunların acısını zamandan çıkarmak istemiştim.

 Ve gerçekliğe uyandığımda; bütün geçmişimin aslında güzel birkaç rüya ve anıdan ibaret olmadığını, bugünüme beni hazırlayan her şeyin aslında birer tecrübe illüstrasyonundan  ibaret olduğunu, benimse bu illüstrasyonun en önemli içeriği olduğu o geniş seminerde konu mankeni olduğumu öğrenmiş bulundum. Sonra kalkıp yarım bardak kola koyup bir sigara daha yaktım. Çünkü insan aydınlandıktan sonra hayatı falan değişmiyor kesinlikle. Aydınlandığınızı düşündüğünüzde ne hayat standartlarınız yükseliyor, ne yeni bir iş buluyorsunuz, ne maaşınıza zam alıyorsunuz ne de birisi gelip sizin hayatınıza parmak izlerini bırakmaya çalışıyor. Sadece aydınlandım diyorsunuz. O kadar.

 Bir gün size bahşedilen bu hayat bittiğinde gözlerinizi ister istemez o karanlık perdeye kapatacaksınız. Ve açıp bakamayacaksınız bu dünya denen cennete. Cennetin aslında dünya olduğunu fark edeceksiniz işte o zaman. Güzel bir gelecek düşleyip yatağa yattığınızda düşlediğinizden daha vasat geçmiş olan geçmişiniz için üzülürsünüz. Bu dünyanın anlık rüzgarına kapılmak yerine senelerce aynı yerde sayan çınar olmayı seçersiniz. Ve siz dostlarım; sizler nefreti ve kini bile 'aşk' siluetine büründürebilecek kadar şaşırmış durumdasınız. Bir insan birisini sevmiyormuş gibi gözüktüğünde; onu her seferinde elinin tersi ile ittiğinde ya da zarar verdiğinde o insana aşıkmış muamelesi yapmanız gerekmez.

 Sana diyorum hey dünyalı! Dışarıda görmen gereken yeşil bahçeler var. Puslu ve yağmurlu bir gecede bile yıldızları görmeyi ümit ederek hala gökyüzüne bakabiliyorsan eğer; gözlerini kapattığında da cennetin bahçelerinde gezmeyi dene. Sadece gözlerini kapat ve bütün karmaşalardan uzak tut kendini. Açtığında cennetin bahçelerini fani gözlerinle görememiş olsan dahi zaman geçmiş, cennetin o yeşil ve parlak bahçelerine bir adım daha yaklaşmış olacaksın.

 Sev! Umut ve sevgi iyi şeylerdir. Ve iyi şeyler asla ölmez. Sadece azalıp çoğaltırlar birbirleri arasında. Sevgin tükenir, umudun vardır. Umudun bitmiştir, bir bakarsın sevgi sarmıştır dört bir yanını; ağzından sıcacık sevgi dolu cümleleri ile bir erkeğin ya da bir kadının.

 En azından ölümüne kadar hayattasın be oğlum. Gülümsemek senin işin. Gözlerini kapattığında görmek için göz kapaklarına birşeyler saklama. Aç onları, dört gözle bak etrafına. Belki de birileri bekliyordur seni göz kapaklarına saklamak için. Ya da kapattığında hayal edeceği cennet için.

 İyi geceler. Sisli bir havada hala yıldızlar için gökyüzüne bakacak kadar ümitliyseniz, somurtmanın gülümsemekten zor olduğunu bilmelisiniz.




 Everytime she closed her eyes...



Gölgesiz Birey - Merhaba; Ben Okyanus


 Güneşin yüzüme vurduktan sonra bir de uzun süre aradan sonra ilk defa içimi ısıttığını hissedeli çok olmadı.

 Sırtımda çantam var. İçerisi dünyanın en işe yarayan gereçleriyle dolu. Cebimde beş kuruş param yok. Tabutumun kapağını kırdıktan sonra günlerce topluma yeniden adapte olmaya çalıştım fakat başaramadım. Eski alışkanlıklarımdan bir türlü vazgeçemediğimi gördüm. Kaçmak olmaz diye düşünüyordum ilk zamanlarda. Durup dövüşmeye, ayakta kalacak son adam olabileceğimi göstermek istedim onlara sanırım. Baktım ki herkes kendi derdine düşmeyi bırakmış, başkalarının çıtasını aşağı nasıl çekebilirim diye fırsat kolluyor (apaçi deyimiyle; tüm alem orospu çocuğu olmuş), bende bıraktım hepsini arkamda. Sigara paketimi buruşturup atalı günler oldu. Mutluyum. Tarif edilemez bir şekilde temiz hissediyorum kendimi. Sanki düştüğüm çukurdan çıkıp hemen tertemiz bir nehre dalmış gibiyim. Annemin okşamayı bıraktığı günden beri saçlarımı okşamaya devam eden rüzgar yeniden eşlik etmeye başlıyor ıslığıma.

 Tabutta hayatı M. Monroe'nun suratındaki benle karışık bir şekilde sorgularken hayata ne kadar sıkı bağlandığımı gördüğümü sanmıştım. Meğerse ben hayata değil, beni kalın zincirlerle kendisine bağlamış olan, sonra o zincirleri açtığı halde benim alışkanlıktan bırakıp gidemediğim topluma bağlanmışım. Bunu fark etmek için biraz da açık ve temiz bir zihinle aralarında durmak gerekiyormuş.

 Toplumun bütün dayatmalarından kurtuldum. Ve sahte oyunlarıyla maskelerinin arkasına saklanmış kendi pisliklerinde boğulduklarından habersiz yalandan gülümseyerek birbirini etkilemeye ve sikmeye çalışan insanlardan uzaklaşıyorum. İnsanları ve hayatta kalma kavgasını hiçbir zaman sevmedim zaten. Toplumla ilgili bir davam hiç olmadı. Ben hep kendi götünü kurtarıp aradan çekilen o adamdım evet beni bunla suçlayabilirsiniz. Hep dert dinleyip sonradan derdimi kimseye anlatamadığım zamanlarda vazgeçtim ben artık dert ve tasa içinde yaşamaktan. Ve kendimi nihilizmin kollarına atmaya karar verdim. Sonra bir daha vazgeçtim. Çok fazla karar verdiğimi fark ettim çünkü.

 Toplumum sadece alışveriş ve sevişmekten başka hiçbirşeyden anlamayan; beyinlerinin içi boş, duygusalmış gibi gözüken ama hayvansal dürtüleri sebebiyle sevişmeyi ve seksi aşk yaşamaktan önde tutan ama bunun farkında olmayan kezbanlar ile dolu. Kendilerini bir prenses gibi hissettirirseniz size kutsalları dahil olmak üzere veremeyecekleri şey yoktur. Ama bu süreci uzun tutmamanız gerekir. Eğer ulaşılmaz olduğunuzun görüntüsünü çizip sonradan kendinizi onun kollarına bırakmış gibi gösterirseniz götleri kalkar ve başkalarını aramaya çıkarlar. Sizi asla anlamazlar; kendi kuralları ve tabuları vardır. Ama yalanlarınızı ağızları açık dinleyip inanmak istedikleri şeye inanıp sorgulamadan her türlü pisliğe yatabilirler. Gidişleri de böyledir; sizden gerekli ilgiyi bulamadıklarında yeni açılan mağazaların beklenen ilgiyi görmemesi durumunda yaptığını yaparlar. Zararına verirler. Önlerine çıkan kim olursa olsun fark etmez onlar için. Özellikle de birazcık gerçekçi olursanız.

Film arası.

 Ben ikizler burcu erkeğiyim. Lanet olasıca. Yalan söylemek benim için bir sanattır. Çünkü yalan söyleme işini ne kadar iyi bilirsem karşımdaki insanın söylediği herşeyde doğruluk payı yüzdesini tamı tamına tutturabilirim. Ve ben bunun için gayet güzel yalan söyleyebiliyorum. Gözümün içine baka baka beceriksizce söylenmiş yalana asla tahammül edemiyorum. Benden iyi bir yalancıya her zaman saygı duymuşumdur. Çünkü benden iyi bir yalancıysa eğer o insan dışarıdan gayet dürüst, temiz ve saf gözükür. En iyi yaptığım şeydir bu çünkü. Kendimi gayet de başkasıymış gibi tanıtabilir, bu oyunu çok uzun bir süre devam ettirebilirim. Bunu bana yutturacak insana saygı duyarım. O insan yalancı, pislik, kişiliksiz değildir. Benden daha iyi samimi taklidi yapıp bana yedirebilmiştir. Ayakta alkışlamam gerekir fakat bunu da yapmam. Çünkü insanların 'burnun çok havada' diye tabir ettiği şey aslında egomdur. Birisinin bir işte benden iyi olması fikri ben ve benim gibilerin aklını kemirir genelde. Hani umurumuzda da olmaz ya, anlık sinir krizleri yaşatabiliyor. O anlık boşverme işini becerebildiğim zaman çok  Siktir et deme işinde çok iyi olanları takdir ediyorum.

 Ve ikna yeteneğim.. Dünya üzerindeki her insana teker teker dava açsam ve avukatlığımı kendim üstlensem kazanırım sanırım. Girilmeyecek sistem, kırılmayacak şifre yoktur mantığı ile çalışırım kadın-erkek ilişkilerinde. Kadın-erkek ilişkileri lafına da tavımdır zaten. Bildiğiniz kız tavlama işte daha neyi uzatıyorsam. He işte o mevzularda biraz iyiyimdir. Karşımdaki dişinin kezban mı yoksa değil mi olduğunu birkaç kısa hamleyle çözdükten sonra gerisi zaten çorap söküğü.

Yalnız kalmaktan çok hoşlanırım. Çünkü toplumun kokuşmuşluğu üzerine insanların beyinlerinin ağızlarından akmasına dayanamam. Buna ek olarak zaten girdiğim her ortamda ilgi merkezi olduğum için bir süre sonra sıkılırım. Sosyalliği de asosyalliği de dibine kadar yaşayabilirim.

Kendimi övme kısmım bitti. Filme devam.

 Hayat yanlış kararlar ve seçimlerle dolu olabilir bazen. Sonuçlarıyla yaşamak zorunda da kalmış olabilirsin hatta. Ama yine olsa yine yaparım diyebiliyorum arada sırada. Hayır budala değilim sadece içinde bulunduğum durumlardan her ne olursa olsun zevk almayı biliyorum. Bir fahişe beni aldattı diye tüm kızlardan uzaklaşıp aşka küsecek değilim. Yapacağım son şey bu olurdu herhalde. Çünkü her kadın keşfedilmeyi bekleyen bir hazinedir. Yargılarımı her zaman bir kenara bırakırım. İçimdeki keşfetmek için can atan piç her zaman beni yeni yeni tenlerle, yeni yeni şehirlerle tanıştırmıştır.




Hiç Keşfedilmemiş

 Oralarda olduğunu biliyorum. Belki dipsiz bir kuyunun dibinde, karanlık içinde -gün ışığına hasret- belki de güneşin üzerinde en çok parladığı yerlerde -dünyanın yemyeşil bahçelerinden birisinde- oturmuş, takvimden kopan sayfalara inat kendini zamanın sonuna kadar saklamak için inat ediyorsun.

 Biliyorum; dudaklarını büzüştürdüğünde dünyanın yolunda gitmeyen işlerinden hoşnut olmadığını. Ve farkındayım; dudaklarımı büzüştürdüğümde sensiz o anı yaşadığım için pişmanlık hissediyorum. Yaşadığımız yerler arasında belki kilometreler var; belki de beni çok iyi tanıyorsundur, belki henüz hiç göremedik bile birbirimizi.

 Belki aynı şarkıya aynı anda kafa sallamışızdır kulaklıkları takıp dünyayı umursamazcasına yıldızlara odaklanıp. Ve demişizdir ki; kendi yalnızlığımda boğulacağım bir gün sanırım.

 Boğulmayacaksın bebeğim merak etme. Nerden mi biliyorum?

 Hadi gel sana ufak bir hikaye anlatayım.

 Sırılsıklam yağmurun altında sırtımda tüm mal varlığım ile yürüyordum. Evim ve arabam yoktu fakat içimde taşıdığım umutlara yarenlik eden birkaç parça giysim ve cebimdeki üç beş kuruşum vardı. Seni seviyorum dediğim kızların götlerinin kalkması yerine kalpleri çarpmış olsaydı dünya daha yaşanabilir bir yer gibi görünebilirdi o aralar benim için. Ama ben hepsini bırakıp gitmeye karar vermiştim. Zamandan ve mekandan kendimi azat edemezdim elbet. Bu dünya denen bok çukurunda kaybolmak kaderimdi benim. Ben sadece daha az bok içeren kısımları seçmeye çalışıyordum. Ve ilginçtir ki; nereye gittiysem gün geçtikçe dayanılmaz hale geliyordu. Her gittiğim şehre bir aşk gömüyor, -arkamda bıraktığımın- güzel anılarının bile silinmesi için elimden geleni yapıyordum. Gözlerinde pislik bir heriften daha fazlası olamazdım çünkü geri dönme ihtimallerinin bile olmaması gerekiyordu. Unuttuğum sırada anılarımı canlandırıp beni yeniden heyecanlandıracak aksiyonlar olsun istemiyordum. Ve bende arkamı dönüp bakmadım bile. İçimden defalarca geçirdiğim halde bakmadım. Onlarsa nasıl bir pisliğe aşık olduklarını öğrendikten sonra bu hatayı nasıl yaptıklarını düşünüp durdular.

 Şerefim için tutkularımdan vazgeçtim çoğu zaman. Ve bebeğim; sana garanti verebilirim ki aşk benim için gerçekten büyük bir tutku olmuştur hep. Ama kendimi düşünmekten ve kendimi beğenmekten dolayı hiçbir zaman gerektiği değerleri veremedim onlara. Ve bahaneler ürettim kendimce. Şerefim için vazgeçtiğime inandırdım kendimi. Dalından şüphe ettiğim ağaçların gölgesine güvenemedim bir türlü. İkizler burcu, sahilde uzun yürüyüşler seven ve oynak kızlardan hoşlanan bir adamım ben. Oynak kızların çoğuna sevgilim diye hitap ettim çoğu zaman. Ya da öyle görüyorlardı dışarıdan.

 Yarın öleceksin deseler ne mi yapardım? Peki derdim herhalde. Siktir lan derdim önce ama. İnanmazdım. Dünyaya o kadar çok bağlanmıştım ki; sıcak bir yuva ya da aile sevgisinden de öteye gitmişti yaşama sebeplerim. Ve söylediğim yalanlardan daha yalan söylediğim ortaya çıkmadan kendi kendime utanmaya başladığım zamanlarda fark ettim birşeylerin yanlış gitmekte olduğunu.

 Bu dünyanın yeşil bahçelerinde körebe oynarken birkaç ağaca çarpınca anladım yaşamın ne kadar değerli, ölümün ne kadar soğuk olduğunu. Sevgi tezahürleri ya da eşsiz kar taneleri olmak meselesi falan değildi bu. Aldığım her nefes içime büyük bir yaşam ve hayatta kalma dürtüsü katıyordu. Ve o zamana kadar öğrendiğim her şeyi kullanmak istemem.. İşte bu benim canımı acıtıyordu. Venedik'in sular içinde bir şehir olduğunda oraya gitme dürtüme engel olan tek şey yaşım ve içinde bulunduğum arapsaçı durumdu. Bütün dünyayı gezmek istiyorum; ta ki seni bulana kadar. İşte o zaman evde televizyon karşısında yatıp sana yastıklık edebileceğim.

 Biliyorum; beni hiç tanımadığın halde beni özlüyorsun. İçindeki nedensiz sıkıntının sebebi bu işte. Ve ben bunları yazarken sen ne rüyalar görüyorsundur kim bilir. İstediğim zaman seni görebilir miyim bilmiyorum. Hayat tam dibe vurduğumu düşündüğüm zamanlarda çıkaracak seni karşıma. Ve öyle bir saracağım ki seni tüm benliğimle; ölüm kapımızı çaldığında; sımsıkı kapalı parmaklarımız koruyacak bizi. Ayrılık değil asıl mesele. Sonsuza kadar yaşamak veya hatırlanmak. Başkalarının parmak izleri ile dolu hayatlarımızdan sıyrılacağız. Önceki tüm insanlardan farklısın sen çünkü. Sevişme sahnelerimin figüranı olmaktan öte gitmeyenlerden farklısın. Sen benim hayatımın başrol oyuncusu olacaksın. Benim için gönderildiğini biliyorum; umarım cennetten dünyaya düşerken canın yanmamıştır. Kanatlarını göremeyeceğim; fani gözlerim pek ruhani değiller bu aralar. Ama geceleri kanatlarının sıcaklığını bana hissettireceğinden eminim.

 Beni bekleme fazla akşam geç gelirim geceleri olmayacak hiç merak etme. Bunca zamandır beni beklediysen; bir ömür başından eksik olmamam gerektiğini biliyorum. Ve son bir şey daha; takvim yaprakları tükense dahi; ben de seni aramaya devam edeceğim. Ta ki dünyanın yeşil bahçeleri solana kadar. Solduğu zaman artık bana ihtiyacın kalmayacak; çünkü o zamana kadar seni bulamadıysan bil ki pes etmişimdir. Ve benim kitabımda pes etmek intihar etmekten bile daha fazla acizliktir. Aciz bir adamla olmanı istemem. Ayrıca söz veriyorum; ölüm bile ayıramayacak bizi. Ölümün karşısına geçip 'peki' demiştim ya hani; şimdi vazgeçtim diyorum' diyeceğim. Onlarca tecrübeden sonra bulduysam seni; yeni bir tecrübe değil, geleceğim olmanı isteyeceğim senden.

 Ve burda bu yazıyla başlayan hikayenin devamını birlikte yazacağız. Bir de sık sık soracağım her zaman yaptığım gibi. 'hikayeni anlat bebeğim; neydi? nereden geldin ve bu şehirde nereye gitmek istersin?'





 Dudaklarının tadından çok kokunu merak ediyorum. Ellerini; gözlerini. Bir araya geldiğimizde sana bu hikayenin devamını anlatacağım. Ve diyeceksin ki;

-sen hiç konuşma; giderek aşık oluyorum sanırım.

gülümseyip yanağına bir öpücük konduracağım; bizi bekleyen güneşli günlerin ardına saklanırcasına.

 Seni zamanın sonuna kadar seveceğimden bahsetmiş miydim? ya da sonunda seninle el ele ölmek istediğimden.
 Seni çok seviyorum. Önceki tüm orospulardan daha fazla. Ne paraya ne de somut birşeye ihtiyacımız var; hepsini başarabiliriz.

Bir yastığın kenarına işlenecek sözler




 Benim de ailem hiçbir zaman bunlardan söylemedi bana. Çocukluğumu erken bitirme kararı alıp gençlik ve hayata kendimi erkenden hazırlama kararı aldıktan sonra rastlamaya başladım bu türden olanlara.
 Çok fazla alıntı yapmak istemiyorum bunlar hakkında. Birkaç tanesini zaten siz bulacaksınız yazı sonunda; kimisi ise açıklamasında saklı olacak zaten.

 Peki neden söylenir bu sözler?
Tecrübe sonucu alışılagelen atasözlerini kullanmak yerine canı sıkılan insanların g.tünden uydurması sonucu oluşurlar. Arkasına bir durum veya olayı alıp aynı olayı yaşamış birkaç mürit daha bulunduğunda 'tadından yenmez' kıvama geleceklerdir.

 Hayatımdaki yerini bilemiyorum. Hiç yol gösterici olmadı bu tip sözler. Ben sadece bildiğimi okudum ve gelebileceğim noktanın çok çok gerisindeyim. Belki de 'Her zaman umut vardır' a inanmam gerekirdi. Bilmiyorum artık önemi de yok zaten.

 Filmlerde veya şarkılarda duyduğum sözler vasıtası ile prim yapmaktan alıkoyamadım kendimi bazen. Eh, herkesin utandığı anıları vardır sonuçta. Ama öyle güzel yerlere uyan sözler biliyordum ki; içimde duracağına herkes duysun diye söyledim hepsini gitti.

 Ve ailem bana hiçbir zaman böyle afili şeyler söylemedi. Tek tavsiyeleri 'çalış ve hayatını kurtar' oldu. Bende diğer sözlerin en başına yazdım onu. Uygulamasına gelince; zaman gösterir. Bu yazıyı burada bitiriyorum. Şarkı da yok. Diğer yazıda görüşmek üzere. Esenle kalın.